UNUTAMADIKLARIM…

UNUTAMADIKLARIM…

1

 

ADIM: DOLANDIRICI, HIRSIZ, SAHTEKAR OLDU

BU ADLAR da BANA KIZKARDEŞLERİMCE KONDU

 

MEDENİ KANUN: MAD. 638

“Muhik bir sebep yok iken tapu sicilinde uhdesine malik sıfatı ile mukayyet bulunan bir gayri­menkulü (M. 931-932) fasılasız ve nizasız on sene müd­detle ve hüsnüniyetle (M. 3) yedinde bulunduran kimsenin o gayri menkulün üzerindeki hakkına itiraz olunamaz.  (M. 701, B. 76, 125, ve 1515 no. lı K; Tat. 209)

+

BİR MAHKEME KARARI:

 

NEYMİŞ?.. RIZA İLE VERİLEN MAL GERİ ALINAMAZMIŞ…

 

İSTANBUL’UN Anadolu yakasına elektrik dağıtan Aktaş Elektrİk’in eski sahibi Artam Ailesi’ndekî miras kavgasının ilk raundunu oğul Atilla Artam kazandı.

Mahkeme, anne ve babası tarafından şirket hisselerinin devri­nin iptali istemiyle Atilla Artam hakkında açılan davayı reddet­ti.

Ret gerekçesi olarak davacı “çiftin, şirketteki hisselerini     oğullarına kendi rızalarıyla devretmeleri gösterildi. (VATAN, 23.12.2006. Cahit YÜCE / İSTİHBARAT)

+

Tarih 12.5.2012, saat 13.

255 92 21 numaralı telefonum çalıyor.

Açıyorum, tanımadığım genç bir bayan:

“Seni dolandırıcı; adi sahtekar seni!..” diyerek telefonu kapatıyor…

+

 Tarih 16.5.2012, saat  21. Telefondaki Olga (Aysel’in kızı)

“Hayri Dayı, ben Olga’yım!..”

Kendisine:

“Benim seninle konuşacak bir şeyim yok!..” dedim ve telefonu kapattım.

Arka arkaya beş kere daha aradı. Her defasında hemen açıp hemen kapattım.

Altıncıda açtım, yine o edepsiz kız:

“Seni dolandırıcı; adi sahtekar seni!..” demesin mi?

+

Telefonum çalıyor… Bir bayan:

“Gaziantep gazetelerinde hakkında çok ağır hakaretler çıkacak haberin olsun…”

“Sen kimsin?..”

 “Valilikten arıyorum…” diyor ve telefonu kapatıyor…

Meğer bir gazete sekreteriymiş…

Kız kardeşlerim ve bayan yeğenlerin bir gazeteye gitmişler. Hakkımda hakaret  içeren yazı yazdırmak istemişler. Pazarlıkta anlaşamayınca da yayına geçememişler…

+

Zoruma gidiyor…

Evet, hem de çok…

Çok sevdiklerim yaptı bana bütün bunları

X

Kız kardeşlerim durdular durdular da ben bu durumda iken benimle uğraştılar…

 “Bize bu kadar ağabeylik yaptın; sana feda olsun!” diye kendi rızaları ile verdikleri taşınmazları geri istediler…

Gözleri öylesine dönmüştü ki objektifin gördüğünü göremediler…

Oysa verirlerken üçümüzün de payı eşit olmalı demişlerdi…

Sorun bacılarıma: “Dolandırıcı, sahtekarmışım da 10 yıl niye sustular da sonra ortaya çıktılar…”

Çünkü taşınmazları verirken arazi idi ve metrekaresi 15 lira idi; 10 yıl sonra arsa ve metrekaresi 2 milyar oldu… Değil 2 milyar 12 milyar olsaydı ben isteklerini fazlasıyla verirdim. Ne var ki iş işten geçmişti…

Yaşlanmıştım. Hastalanmıştım. Emekli maaşımdan başka gelirim yoktu. Emlak vergisini verecek param bile yoktu.

Üzerimdeki taşınmazları sözlü olarak çocuklarıma vermiştim. Her ne kadar tapu kaydı benim üzerimde ise de yıllardır emlak vergilerini kızlarım ödüyordu.

Çocuklarımın arazinin ve sonra arsa’nın vergisini vere vere kendilerini mülk sahibi sanmışlardı. İstesem de kızlarımın elinden alıp bacılarıma veremezdim. İş işten geçmişti…

İşte bacılarımın göremedikleri en önemli nokta bu idi…

Beni öyle bir açmaza soktular ki unutulmayacak…

+

Anamız ölünce babam, annemin ölümü üzerine büyük bir travma geçirerek her şeye boş verdi. Anamın ölümü üzerine benden küçük olan üç kardeşime (Hasan, Yüksel, Aysel) hem analık, hem babalık yapmak hem de kardeşlik yapmak zorunda kaldım.

Özellikle Yüksel ve Aysel kardeşime karşı yapılan haksızlıklara karşı kendimi siper ettim.

Kardeşlerimi sevdiğim kadar hiç kimseyi sevmedim. Halen de severim. Onlar da beni severlerdi. Öyle ki bizim sevgimize yakın akrabalarımız imrenirlerdi ve kendi çocuklarına bizim sevgimizi örnek gösterirlerdi.

Birbirimize olan bu sevgimiz ve dayanışmamız tam 38 yıl sürdü. Birbirimizden bir şeyimizi esirgemedik. Sıkıntılı zamanlarımızda birbirimize destek olduk. Kardeşlerim bana olan sevgilerini göstermek için  sık sık  armağanlar alırlardı. Örneğin bu gün evimde her nere baksam Yüksel ve özellikle de Aysel kardeşimin armağanları ile karşılaşmaktayım. Bunların hangi birini sayayım…

Ne var ki ölen kardeşim Hasan’ın payını mirasçıları bize satacaklarına bir başkasına bizden habersiz satınca bizim önalım (şufa) davası açmamız gerekti. Elbette avukat olduğum için bu davaya benim bakmam gerekirdi…

Bir ilke olarak ben ücretsiz olarak dava açmazdım; çünkü bana gelenler genellikle benim akrabalarım, dostlarım, yakınlarımdı…

Eğer ben; şu arkadaşım, şu kardeşim, şu dostum, şu kızım diye ücret almasaydım evimin geçimini ve işyerimin giderlerini karşılayamaz duruma düşerdim. Bu nedenle kızlarımdan bile dava ücreti olarak % 25 aldım…

Elbette kardeşlerimden de ücret alacaktım. Dava ücretini karşılayacak nakit paralan olmadığından ücretime karşılık arazi vermeyi kabul ettiler ve daha sonra da “Senin bize bu kadar kardeşliğin var. Üçümüzün de payı aynı olsun.” dediler. Ben de bunu kabul ettim… İşte bu kabul edişimin benim yaşamımdaki en büyük yanlışlığım (hatam) oldu… Almamalıydım, sonunda cıllıyacaklarını…

Dava dilekçesini kendilerinin önünde yazdım. İstek bölümünde dava konusu arazinin 1/3 oranında üzerimize mahkeme kararı ile tapu kaydına işlenmesini talep ettim. Bu dilekçenin birer örneğini de kendilerine verdim. (Dava Dilekçesi eklidir.) Dilekçeyi alıp Gaziantep’e giden ve davayı açan da kız kardeşim Yüksel’di… Aysel ve Yüksel kardeşim; kendilerinden habersiz dilekçeye 1/3 oranında kaydedilmesi istemişsem bana: “Abi, bunu niçin böyle?” diye sormalı değiller miydi?…

Ne var ki karar aşamasında ben ağır bir kalp krizi geçirdim. Dava lehimize sonuçlandı. Dava konusu arazi 1/3 oranında tapu kaydına işlendi. Bu arada ben yatağa düştüğüm için kararın tapuya işlenmesi işini de Yüksel kardeşim yaptı…

Son duruşmaya Av. Ömer Akbulut girdi. Davacıdan alacağım vekâlet ücretini de bir duruşmaya girip çıkmakla o aldı. Yani davalıdan da vekâlet ücreti alamadım.

Aradan 10 yıla yakın bir zaman geçti. Daha önce de açıkladığım gibi üzerimdeki bütün taşınmazları sözlü olarak kızlarıma verdim. Onlar da arazinin emlak vergilerini aralarında paylaşarak veriyorlardı.

Ne var ki aradan 10 yıl geçtikten sonra arazi arsa oldu ve imara girdi. 10 yıl önce dava değeri 15 milyon olan taşınmaz 10 yıl sonra 2 milyar oldu. İşte bu artış kardeşlerimi bana düşman etmeye yetti…

Bir de iftira atmaktan çekinmediler… Sözde ben, vekâlet ücretini nakit olarak peşinen almışım buna karşın bir de arsanın üçte birini tapuda üzerime geçirmişim…

Yaşamımda çok iftiralara uğradım ama bunun gibisine uğramamıştım…

Şimdi sağda solda kardeşlerim, bayan yeğenlerim, benim için: “Dolandırıcı, hırsız ve sahtekar!..” deyip duruyorlar.

Bir akıllı çıkıp da kardeşlenme; dava dilekçesi size verildiğine ve davayı da siz açtığınıza göre niçin itiraz etmediniz. Mahkemeye bir dilekçe verseydiniz bu iş biterdi demiyor. Yine: “Peki, 10 yıl niçin ses çıkarmadınız öyleyse!..” demiyor.

Para kazanmaya başladıktan sonra değer yargılarını yitirdiler. “Sana canımız feda!” dedikleri büyük kardeşleri için sağda solda “Dolandırıcı, hırsız, sahtekar !” diye söylemeye başladılar…

Bir tek özelliğim vardı; o da “doğruluk ve dürüstlüktü…” Onu da kardeşlerim elimden aldı. Şimdi övünebileceğim hiçbir niteliğim kalmadı…

Çoğu kişi benim kardeşlerinin taşınmazını üzerine geçiren bir kişi olarak tanıyor.

Bunlar tutturup durdular. “Mal senin değil mi? Kızların karışamaz! Ver bizim hakkımızı…” dediler ve her biri için, 1544 m2 olduğunu sanıyorlardı. Böyle bir miktarı nasıl hesapladılar, bilemiyorum…

Oysa her ikisinin bana “Sana feda olsun!” diye verdiği arsa miktarı 385 m2 idi. O zaman metre karesi de  15 lira idi. Hesaplarsak ikisinin bana para olarak verdiği miktar o zamanın parası ile 5.775.000.000; yani her biri bana 2.887.500.000’er lira vermiş oluyor… İşte bütün yaygara da bunun için çıkarılıyor…

Yaşam boyunca çeşitli iftiralarla karşılaştım. . Yaşadığım olaylar içinde bana en ağır geleni de bu oldu. Aman, akrabalar arasında kavga çıkmasın ve bu kavga mirasçılarımıza kalmasın diye sesimi çıkarmıyorum ve dinleyip duruyorum.

KARDEŞLERİM: “VEKÂLET ÜCRETİNİ HEM NAKİT OLARAK ALDI. HEM DE MAL OLARAK ALDI!” diyorlar…

Oysa ben vekalet ücretini nakit olarak değil de arazi payı olarak aldım…

“NE BÜYÜK İFTİRA”…

Tanık da gösteriyorlar: Öyle ki parayı Gaziantep’te Halamın kızı Yıldız’ın yanında vermişler. Aman yarabbi!… Oysa vekalet ücreti hesaplaşması; Gaziantep’te değil, Yenimahalle’deki işyerimde yapıldı ve vekalet ücreti karşılığında araziden pay olarak verildi… Bunu benim kardeşlerim nasıl unutur?….

Eğer Gaziantep’e vekalet ücreti vermişlerse, 1990 yılında (davanın açıldığı tarih) 115.000.000 tl dâva bedelinin % 25’i = 28.750.000.- lira tutar ki; ben bu kadar parayı; Gaziantep’ten Ankara’ya cebime ya da çantama koyup getiremezdim. Muhakkak bir banka ile Ankara’daki hesaplarımdan birine aktarırdım.

Gaziantep’te çoğu-çoğu 10-15 banka var. Eğer Gaziantep’te hem de Halamın kızı Yıldız’ın yanında almışsam bu banka araştırması ile ortaya çıkar.

Eğer vekalet ücretini nakit olarak Gaziantep’te değil de Ankara’da vermişlerse, 28.750.000.- Tl az bir para değil; ya altınlarını satmışlardır ya da bir bankadan çekmişlerdir…

Eğer altınlarını kuyumcuya satmışlarsa; desinler ki: “Şu kuyumcuda bozdurduk…”

Ya da şu bankada paramız vardı; çektik verdik ya da şu bankadan kredi olarak aldık!…”

“Sen bunu bizden aldın kızına kira parası olarak gönderdin!” diyorlar. 28.750.000lira kira parası olur mu? O tarihte kira bedeli olsa olsa 500 lira idi…

Kızıma gönderdiğim paranın dekontunu gösterdim… Bu kez de “Kooperatif borcunu ödedin!” diyorlar. Kooperatife yatırdığım paraların dekontunu gösteriyorum, Kooperatifin hesap numarasını veriyorum, verecek yanıt bulamıyorlar. Anlaşılıyor ki kız kardeşlerim muhakeme yeteneğini yitirmişler…

Eğer ben kendilerinden nakit olarak vekalet ücreti alsaydım; hemen gider bir daire alırdım, kira ödemekten kurtulurdum… Bankaya kor, faizi ile kira bedeli öderdim… Bu da Ankara’daki bankalara  sorularak anlaşılabilir?

Bu durumu masraflarını verdikleri takdirde Gaziantep ve Ankara’daki bankalardan mahkeme sorabilir…

Sonra ben, kalp krizi geçirdiğimde avukatlık yapamaz duruma gelip yatağa düştüğümde; verdikleri nakit vekâlet ücreti ile geçimimi sağlardım. Kendileri de bana yardım ihtiyacı duymazlardı…

Ve bana: “Sana verdiğimiz vekâlet ücretini ne çabuk tükettin de bizden yardım bekliyorsun?” demezler mi idi…

Oysa ben, vekâlet ücretine mahsuben nakit olarak bir kuruş olsun almadım. Vekâlet ücretine karşılık bana araziden pay verdiler.

Hem vekâlet ücretini alıp da hem de taşınmazları üzerime geçirmek bana yakışır mı?..

Vekâlet ücretimi nakit olarak değil de araziden pay olarak verdiler. Hesaplama aşağıdaki şekilde yapıldı.

Babaannemizden biz dört kardeşin her birine 9.246 m2 arazi kaldı.

Hasan kardeşimin eşi, mirasçı olarak, paylarına düşeni yasa gereği bize satması gerekirken, bizden habersiz olarak, bir başkasına sattı. Bu satışı öğrenir öğrenmez Yüksel ve Aysel kardeşim önalım (şufa) haklarını kullanmaya karar verdiler.

Bana da önerdiler. Param olmadığı için kendilerine katılamadım. “Biz davacı olalım, sen de bizim avukatınız ol!” dediler… Ne var ki “Sana vekâlet ücreti olarak verecek nakit paramız yok. Aşağı bağı sattığımızda parası ancak şufa bedelini karşılar…” dediler ve sonuç olarak vekalet ücretini arazi olarak, şöyle, kararlaştırdık:

Hesaplama: Dava konusu arazi miktarı: 9.246 m2. Bunda bir anlaşmazlık yoktur. Bunun % 25’i  2.311.50 m2 arazi etti.

Böylece ben kardeşlerimin her birinden % 12.5 vekâlet ücreti almış oluyorum. Burada şu gerçeği açıklamadan geçemeyeceğim; ben kızlarım Elçin ve Gülçin’den de ayrı ayrı % 25 vekalet ücreti aldım.

Bu kızımdır, şu kardeşimdir diye vekalet ücreti almazsak biz ekmeği nereden yiyeceğiz?.. Kaldı ki vekalet ücreti almamak hem vergi yasasına aykırı hem de avukatlık yasasına aykırı…

Bu 2.311.50 tl vekalet ücreti karşılığı araziyi dava konusu 9.246 m2’den düştük (9.246 – 2.311.50 m2 = 6.934.50 m2).

Kalan 6.934.50 m2’yi de, Yüksel’in ve Aysel’in payı olarak, ikiye böldük : 6.934.50 / 2 = 3.467.25 m2.

Böylece dava sonunda Yüksel’in arazisinin toplamı: 9.246 m2 + 3.467.25 = 12.703.25 m2

Aysel’in ki de: 12.703.25 m2

Benim ki ise: 9.246 m2 + 2.311.50 vekâlet ücretine karşılık arazi  = 11.557.50 m2 olacaktı.

Kardeşlerimin her birinin payı, benim payımdan  1.145.25 m2 fazla olunca, Aysel kardeşim itiraz etti. “Olmaz, bizim payımız seninkinden fazla oldu. Üçümüzün payı aynı olmalı!” dedi.

Aysel’in bu önerisine Yüksel kardeşim gönüllü gönülsüz razı oldu ama itiraz etmedi.

Ben de buna sevindim: Kardeşlerim bana jest yapıyor diye…

Bunun üzerine 9.246 m2’yi üçe böldük. 9.246 / 3 = 3.082 m2.

Bu 3.082 m2 araziyi kendi paylarımıza ekleyince, her birimizin payı 12.328 m2 arazi olarak eşitlendi.

Bu sırada ben: “Vekâlet ücretimi karşılayan miktarla bu miktar arasındaki fark çok bir şey tutmaz. İsterseniz bu miktarı dava sonunda size verebilirim. Ancak dava konusu miktarın üçümüz üzerine 1/3 oranında tescili hâkime daha kolay gelir!” dedim.

Aysel kardeşim bu önerime hemen atıldı: *Ne münasebet. Bize bu kadar ağabeylik yaptın. Sana feda olsun!” dedi.  Yüksel kardeşim gönüllü gönülsüz razı oldu ama itiraz etmedi. Bu sözleri ile “vekâlet ücretinden artan miktarı size verebilirim.” önerimi geçersiz kıldılar.

Aradan 10 yıl geçti. Bu süre boyunca da vekâlet ücretine ek olarak verdiklerinin arazinin adını bile anmadılar. Öyle ki istemeden bir gece Önce Aysel kardeşim evime geldi. Feda olarak verdikleri arazi (sonra arsa) den söz etti. Kendisine: “İyi fedakarlık. Hiçbir kardeş böyle bir fedakârlık yapamaz!” dediğimde: “Ne münasebet, biz fedakârlık filan etmedik. Biz sana onu, geri almak koşulu ile vermiştik!” demedi. Çünkü “Bize bu kadar ağabeylik yaptın. Sana feda olsun!” diye verirlerken “Geri isteme iradeleri yoktu.”

Kendi söylediklerini unutuyorlar da benim: “Dava sonunda isterseniz veririm!” sözümü unutmuyorlar. 10 yıl sonra: “Verdiğimiz taşınmazı geri istiyoruz!” diye karşıma dikildiler

Yalanım varsa söylesinler. Gerçek (Allah) var yahu! Gerçeklerden (Allah’tan) korkalım…

Şimdi benden istedikleri miktar tam: 1.544 m2. Verdikleri miktarın tam 4 katı… (Bk. Güner’in 27 Kasım 1999 tarihli mektubu)… Güner, bu mektubunu 20 Kasım 1999 tarihli açıklamam üzerine göndermişti. Oysa ben o açıklamamda bir yanlışlık yapmışım. Bu yanlışlığın ayrımına varınca; yanlışlığı, düzeltme gereğini duydum.

Yanlışlık şuradan kaynaklanıyor: 20 Kasım 1999 tarihli açıklamamda 770.5 m2 araziyi “SANA EDA OLSUN!” diye her biri vermiş gibi yazmışım. Oysa bu miktar ikisinin verdiği miktardır…Çünkü payımdaki artış 770.50 m2 arazidir. Bunun da yüzde 50’ni Gaziantep Belediyesi alınca, İKİSİNİN BİRDEN BANA VERDİĞİ, bana arsa olarak 385.25 m2’dir…

Şimdi bu yanlışlığın nereden kaynaklandığım kanıtlayalım

Benim üzerime kayıtlı miktar   : 9.246.00 m2 arazi + Vek. Ücreti olarak: 2.311.5 ü m2 arazi

Verdikleri miktar                     :   770.50 m2 arazi (payımdaki artış).

Toplam arazi miktarı          : 12.328.00 m2/2: Belediyenin aldığı: 6.164 m2: Kalan arsa miktarı: 6.164 m2 arsa

Eğer her biri bana 770.50 m2 arazi vermiş olsa idi, tapuda benim üzerime kayıtlı olarak: 9.246 + 2.311.50 m2 vekâlet ücreti + 770.50 m2 Yüksel’den, + 770.50 m2 de Aysel’den olmak üzere: 13.098.50 m2 arazi ki, bunun da yansını belediye aldığına göre, benim üzerimde kayıtlı olarak 6.549.25 m2 arsa gözükmeli idi. Oysa tapu kayıtlarına göre her birimizin üzerinde 6.177’şer m2 arsa gözükmektedir… Demek ki Gaziantep Belediyesi; araziyi, arsa olarak parsellerken bizim lehimize: Bende: 14, Yüksel kardeşimde 13, Aysel kardeşimde de 13 m2 lehimize kayıt yapmış ve tapuya tescil ettirmiştir…

Bu hesaplamamın gerçekliği tapu kayıtları incelenirse ortaya çıkar… Bu durumda ikisinin bana. “”FEDA OLSUN!” diye verdiği 6. 177 m2’den 13 m2’yi düşersek: 6.164 m2 arsa kalır… 6549.25 eksi 6,164 = 385.25 m2 bir fazlalık gözükmektedir.

Ben bu hesabı Aysel kardeşime çıkardığımda, kızı Olga’nın yanında: “HAYIR BU KADAR DEĞİL, DAHA AZ!” demişti Olga da bu sözlerinin tanığı… Simdi benden kalkmış her biri 772 m2 arsa istiyorlar…

Öyle ki ben vasiyetnamemi de bu yanlış hesaba dayanarak düzenlemiş ve çocuklarıma: Her birine 385’er m2 arsa vermelerini vasiyet etmiştim. Her şeyde bir hikmet vardır. Kardeşlerimin: “Vekâlet ücretini para olarak aldığı halde bir de bizim haklarımızı tapuda üstüne geçirdi!” dediklerini duyunca bu vasiyetnameyi iptal ettim. Çünkü aramızdaki uyuşmazlık büyük.. Bunu ancak mahkeme çözer…

Versinler Mahkemeye. İspat etsinler vekâlet ücreti verdiklerini.  Alsınlar 770,5′ şer m2 arsalarını. Hukukta genel bir kural vardır. Davacı iddiasını ispatla mükelleftir. Feleğin şu işine bakınız ki! Davalarında benim mektuplarımı ve sunduğum belgeleri dayanak yapıyorlar. Yani davalı olarak ben vekalet ücretini para olarak almadığımı ispatla yükümlü kılınıyorum…

Yüksel kardeşimle Aydın’ın evinde konuşurken bu vasiyetname cebimde idi. Yükselin telefonda söylediğine göre, Aysel kardeşim vasiyetnamem olduğuna inanmamış… (Bana inanmış olsalardı, yanlış hesaplamam nedeniyle, her biri, 192,5 m2 yerine 385’er m2 kare arsa almış olacaklardı…

Feleğin işine bak! Yeter ki senin niyetin iyi olsun; doğrulukla, dürüstlükle hareket et!

“O bizi kandırıyor!” demiş. İnsaf, ben bu güne kadar kimi kandırdım? Demek ki bunlar beni hiç anlamamış… Yazıklar olsun!…

Ben kötü niyetli olsaydım bu açıklamaları yazıp kendilerine göndermezdim. Beni kızdıran şey: Sözlerinden dönmüş olmalarıdır. “Öl söz verme, öl sözünden dönme…”

Hukukta ve ahlakta bir kural vardır. “Rıza ile verilen mal, geri alınamaz…”

Kardeşlerimin, “Sana feda olsun!” diye verdikleri arazi; kalp krizi geçirdiğimde yaptıkları yardımlar yanında hiç kalır…

Örneğin, Yüksel kardeşimin yaptığı yardımların toplamı parasal olarak 2.100.000 TL; Aysel kardeşimin yaptığı yardımlar toplamı, parasal olarak: 21.700.000 Tl’dir.

Oysa “Bize bu kadar ağabeylik yaptın. Sana feda olsun!” diye verdikleri arsanın o günkü değeri 2.310.000 TL tutmaktadır (192,5 m2 x 12.000 TL),

Aysel kardeşimin yaptığı yardım, “Sana feda olsun!” diye verdiği arsa bedeli 2.310.000 TL’nin  9 katıdır. Eğer rıza ile verilen mal ya da para geri alınabiliyorsa; Aysel kardeşimin yaptığı yardımları istemesi gerekir. Çünkü “yardım olarak verilen de, “Sana feda olsun!” diye verilen de geri istenemez!”

Kardeşlerim: Üçümüzün ayı aynı olmalı. Bize bu kadar ağabeylik yaptın.Sana feda olsun!..” diyordunuz… Şimdi ne değişti de böyle oldu…” diyecek bir kişi çıkmayacak mı?..

Yaşamımız boyunca her turlu acı ve eziyeti birlikte karşıladığımız kardeşlerim: 192,5 m2 arsa için beni üzdüler.

Huzur içinde ölmeyi bile bana çok gördüler. 192.5 m2 arsa 14.437.500.000 (On dört milyon dört yüz otuz yedi milyon, beş yüz bin) lira eder. Beni “İki ateş arasında kovmaya değer mi idi?

Ah kardeşlerim, ONBEŞ MİLYAR İÇİN BENİ YIKTINIZ…

DİNSEL ANLAMDA BENİ YAŞARKEN ÖLDÜRDÜNÜZ…

Beni; doğru, dürüst ve hak yemez bilen çevreme: Kurnaz, yalancı mal-mülk düşkünü bir dolandırıcı,    bir    sahtekârmışım    gibi    lanse    ettiniz…    Bana    yakışmayacak    suçlamalarda bulundunuz…

Bunu bana; Doğan Kanavetçi, Zekeriya Beyaz, Mete Necdet Sevinç, Dr. Emin Kılıç ve   türbedan   Dr,   Hüseyin   İçden   yapmamıştı…   Demek   ben:   “Dr.   Jekyll   ve   Mr.   Hyde’i çağrıştırıyorum…

Demek ben yalan söyleyen ve haramzade biriyim!..”

Vay Hayri Balta vay! Bu hallere de mi düşecektin?

Kendilerini edebe davet etmekten başka çare bulamıyorum. “Edep yahu, ölüm var!..” diyorum.

“Edep yahu! Ölüm var!.

Av. Hayri BALTA 1 Eylül 2000

+

Not:

Bu anlattıklarımın neresinde dolandırıcılık, sahtekarlık var?.. Olanı oldu gibi anlatıyorum.

Yalanım yok. Bilmeyerek yaptığım bir yanlışlık olabilir. Onu da her zaman düzeltmeye hazırım…

+

 

Sevgili Fevzi,

Önce sevgi…

 

Telefon eden bayan gazetede çalışan bir kişidir.

Telefonum da onlara bizimkilerce verilmiştir.

 

Olayın olduğu tarih 1991’dir.

Aradan 21 yıl geçmiştir.

 

Kendileri bana teklif etmiştir.

“Bize yaptığın ağabeyliğin karşılığı olarak,

Üçümüzün de payı bir olsun denmiştir.”

 

Aramızda rızalı anlaşma gereği her birimizin payı 1/3 olarak tapuya tescil edilmiştir.

O zamanlar arsanın m2’si 10 lira idi. Şimdi iki üç milyarı geçmiştir.

Durum böyle olunca buda kendilerini pişman etmiştir.

 

Medeni Kanun 638’e göre bu konuda zaman aşımı süresi 10 yıldır.

Bizimkiler bu süreyi kaçırdıkları için çıldırmıştır.

 

Şimdi de  Gaziantep gazetelerine para ile hakaret edecek gazete aramaktadırlar…

Hakaret yayınına başladıklarında yapılacak iş yayını durdurmak ve de tazminat istemektir…

 

İşte Gaziantep’teki avukatımızın telefonları:

Cep: 0 533 568 41 11

İş    : 32191 69 – 321 57 99

 Şimdi kal sağlıcakla,

Aleyhimde yapılacak yayınları topla…

 

Av. Hayri Balta, 16.5.2012

+

Tarih 12.5.2012; saat 13’’te 255 92 21 numaralı telefonum çalıyor.

Açıyorum, tanımadığım genç bir bayan konuşuyor:

“Seni dolandırıcı; adi sahtekar seni!..” diyerek telefonu kapatıyor…

+

Gaziantep’ten bir telefon. Bir bayan konuşuyor.

“Gaziantep gazetelerinde hakkında çok ağır hakaretler çıkacak haberin olsun…” diyor.

Sen kimsin diyorum:

“Valilikten aramıyorum…” diye ağzından kaçırıyor…

Elçin’den öğreniyorum ki Gaziantep Basın Müşaviri Aydın’ın tanıdığı imiş…

+

 

Akşam saat 21 sıralarında Olga aradı.

“Hayri Dayı, ben Olga’yım!..” derdemez kendisine:

“Benim seninle konuşacak bir şeyim yok!..” diyerek hemen telefonu kapattım.

Arka arkaya beş kere daha aradı. Her defasında hemen açıp hemen kapattım.

6.cıda  açtım ses çıkarmadan bekledim. Yine o edepsiz kız:

“Seni dolandırıcı, hırsız, adi sahtekar seni!..” demesin mi?

Ondan sonra çalan telefonları bir daha açmadım…16.5.2012

X