KENDİMİZİ BİLİYOR MUYUZ?

Kendimizi Biliyor muyuz?

 

Kendine dönüp bir bak, başkalarını yargılamadan. Önce kendini yargıla, sorgula. Ben kimim diye sor kendine, sonra ara başkalarında görmeye çalıştıklarını kendinde. Sen nerede olduğunu biliyor musun, o eleştirdiğin insanın karşısında…

Ne rahat aslında başkalarını eleştirmek, yapabiliyor muyuz bire bir yüz yüze onlarla olduğumuzda eleştirilerimizi. Yokken ne kadar da rahat konuşuyoruz onun için düşündüklerimizi, söylemek istediklerimizi, kızgınlıklarımızı, kırgınlıklarımızı…

En rahat bir başka kişiyle konuşuyoruz, diğeri hakkında. “Aman kimse duymasın” desekte, bir tek “duyulmasın aman” diyen duymuyor diğerlerine duyurulduğunu. Karşı tarafın bizim onun için düşündüklerimizi kaldıramayacağını mı düşünüyoruz, yoksa olumsuz eleştiriyi, ya da var olan problemi yansıtamamak mı aramızdaki çözemediğimiz.

Belli bir olgunluk gerektiriyor sanırım onu diyebilmekte, onu duyabilip, hazmetmek, gerekli olgunlukta yanıtlamakta. Yapabiliyor muyuz? Hayır.                   Yalan yanlış duymak bile yetiyor bir başkasından bizim için denenler, tam olarak bilmeden çözüme ulaşmak yerine, iyice düğüm yapıyoruz herşeyi.

Boşa geçiyor zaman. Belli bir yaşa geldikten sonra geçen zamana üzülürken dönüp baktığında, kalan zamanın ne kadar da azaldığını fark ediyorsun bir anda.

Görmemek en rahatı, ne gerek var ki kendimizle uğraşmaya. Bir başkası ile uğraşmak varken meşgul etmek kafayı, takıntılı hale gelip sürdürmek herşeyi.

Çok basite alınıyor herşey. Yaşam basite alınmamalı, detayları olmalı ilişkilerin. Bu kadar basit konularla geçirilmemeli, harcanmamalı bu değerli zaman ve yaşam.

Sık sık uyarır büyükler; aslında ne güzel, onların uyarılarını dikkate almak. Ama henüz o bilinçte olmadıktan sonra yaşanılmış tecrübeler bile işe yaramıyor. Onların bize sunduğu hazır tecrübeleri, yaşayarak tecrübe ediniyoruz kendimize. Tıpkı onların yaptığı gibi…

Belki dinlenmeli büyükler “o adamdan hayır gelmez” dediklerinde bizim yıllar sonra yaşayarak görebileceğimizi onlar işin başında görüyorlar. Belki ileride ekmeğini kazanacağımız mesleği seçerken bile “o okuldan mezun olunca iş bulamazsın” dediklerinde bir iş bile bulamayıp, beş parasız nasıl geçinemeyeceğimizi çoktan görmüş oluyorlar. Zamanı boşa harcamayı en iyi şekilde başarırken, “eline bir kitap al oku”yu boşuna demiyorlar. Sıradan günlük yaşamla kazanılan pek bir bilgi yok sanırım, onu da biliyorlar. Kitabın insana kattığı değeri biliyorlar.

Kendimizi ortamdan soyutlayıp tüm gözlem gücümüzle çevremize  bakabilsek içinde kendimiz olmadan. Kendimizi katarak değerlendirebilsek daha sonra. Karşılaştığımız olumlu ya da olumsuz olaylardan, ilişkilerden, tüm yaşanılanlardan bir ders alabilsek… Yanlışlar doğruya çevrilebiyor mu, doğrular kendimizde bir değer oluşturabiliyor mu, anlayabilsek…

En büyük mutluluğun almış olduğumuz sorumlulukları hissederek, yaşayabiliyor muyuz, kimsenin takdirini beklemeden içimizde hissedebiliyor muyuz? Diğerinin davranışları bizim problemimiz olmadan, onun problem ettiğinin aslında küçük bir anlık şey olduğunu, unutup kaldığı yerden başlayabileceğini söyleyebiliyor muyuz?

Her anın farkındaysak eğer; o anda kendimizin farkındaysak, gözlemleyebiyorsak kendimizi, tümü ile değerlendirebiliyorsak ne mutlu bize…

YENER BALTA

19 Mayıs 2006