ÇATIŞMAYI ANLAMAK
ÇATIŞMAYI ANLAMAK
Her ikimizde korunma kalkanlarımızı indirip birbirimize yakınlaşarak, aramızda derin sevgi adını verdiğimiz bu aşkı güneşin doğuşu gibi bir kez daha yükseltiyoruz.
Bizim yaşadığımız derin sevgi, içten geldiği gibi davranılan bir sevgi.
Biz tekrar zevki, aşkı, doyasıya paylaşıyor, yaşıyoruz şu an. Çünkü kendimiz gibi davranıyoruz.
İkimizde daha sevecen, daha kabul edici, daha hoşgörülü ya da daha az yargılayan biri olacağımızın garantisini veremeyiz, ama neden böyle olamadığımızın araştırmasını yapacağımızın sözünü verebiliriz birbirimize.
Aramızda çıkan sorunların ve kısıtlamaların korkularımızdan ve kendimizi güvensiz hissetmemizden kaynaklandığını kabul eder, tüm dikkatimizi bunları araştırıp yok etmeye veririrsek problem kalmaz.
En önemli şey, şu an için her ikimizinde, kendimizi tanıyıp çözüm buluncaya kadar çatışmayı araştırmamızdır. Çatışmak yerine, çatışmayı dondurmak yerine…
Kendimize neden bunlar oluyor, neden böyle davranıyoruz diye sorarsak ve şu anın güzelliğini sorgulamak yerine çözüme ulaşabiliriz. Zira şu an biz bir adım atıp ilişkimizin evrimleşmesini sağlamaktayız. Beklenen sonucun iyi ya da kötü bitmesi ya da sürmesi tamamı ile bizim elimizde…
Şu anda her ikimize düşen tek şey ilişkinin sihiri bozulmasın diye konuşmamak değil, aksine isteklerimizi, davranışlarımızı, olanı biteni tartışabilmemizdir. Açıklık bizi korkutsada, ilişkimizin güvenliği açısından bu gereklidir. Sözle verilen güvenin sağlamlığı açısından, korkuları yenmemiz açısından…
Ve karşılıklı birbirimizin gözünde var olan değeri tekrar kazanabilmemiz için paylaşıp konuşmamız gerekir.
Kabul ettiğim tey şey aslında çatışmalarımızın ve çatışmaya yol açan durumlarımızın, kendimizi korumak adına, nedenlerini çözemediğimiz gibi, böyle davrandığımızı kabul edememekti. Ama anladık ki, bu kendimizi birbirimize karşı korumaktı, karşılıklı suçlamaktı. Evet hem de ne suçlamak, haksızlığa uğramış kişiyi oynuyorduk her ikimizde.
Aslında yine aynı şeyler yaşanıyor, bunların farkına vardık ve bunların yanlış olduğunu bilmemiz aramızdaki ilişkinin çoğu problemini çözmemize, pek çok değişim olacağını bize göstermesine ve yerini sevgiye ve yakınlığa ve aşka ve sınırsız birlikteliğe bıraktığını farketmemiz oldu, yoksa ne ben değiştim ne de sen…
Şu kısa sürede tam tersi bir aşk yaşamamız var olan aşkımızın devamı bence. Bizi her ne kadar korkutsada. Ama korkumuz için duygularımızı bastırmanın bir anlamı yokmuş. Hele ki sonucu kaybetmekse. Eğer kaybetme korkumuzu saklasaydık, bastırsaydık içimizde, kurtulamayacaktık ondan. Birbirimizi kabul etmemizle, yendik bu korkumuzu.
Yerini yeni korkularımız alsada… Sevgimizin seyri korkutmamalı, sevgimizin paylaşımı korkutmamalı, yeni korkular yaşayacağız diye korkmamalı, korkuya yer vermemeliyiz ilişkimizde.
Evet şu an farkında olarak yaşıyoruz var olan aşkımızı. Tüm engelleri kaldırarak, bundan eminiz her ikimizde. Çocuksu, bencil bir aşktı yaşadığımız aşk… Hep benimle ol, hep yanımda dur, sana dayanmak, kendi güvenimi senin üzerinden sağlamaktı, ama neyseki ne sen izin verdin buna, ne ben yapabildim bunu. Senin gücün gücüm olacaktı oysa ki olamadı tökezledim, iyi de oldu. Tüm yaşadığım mutsuzluklar, sen kaynaklı olsun dedim ki sorumlusu sen ol diye. Kendimi kurtarmaktı niyetim. Yoksa sende mi bunları hissettin diye sorsam kızar mısın bana!..
Olması gereken aşk; birbirimizden uzak olabilmeliyiz arasırada olsa, bir diğerimiz olmaksızın birşeyler yapabilmeli ve anlayışla
karşılamalı diğer birimiz. Çünkü o zaman karışımızdaki kişi kendi olabilir ancak. O zaman sevgimiz yaşayabilir.
Korkularımız vardı farkına vardık, yanlışlarımızın farkına vardık, birbirimizin kişiliklerini kabul etmemekte ısrarlıydık. Ama bir
diğerimiz olmaksızın bir şeyin anlamı olmadığını anladık. Bu ani değişim bizi korkutmasın. Ne ben değiştim, ne de sen. Sadece
yaşadığımız hayattaki o en ufak davranışlarımıza bakış açımız ve yaklaşımımız değişti. Gözümüzün ve beynimizin üzerindeki sis perdesi bir anda kalktı üzerimizden. İyi de oldu.
Acıtan sevgimiz yaşatan sevgiye dönüştü. Kinimiz, öfkemiz, şiddetimiz sadece mutsuz etti birbirimizi ve hep “bitsin bu ilişki” ile ad buldu. Oysaki öyle birşey istediğimizden mi; hayır!
Daha olumlu, daha anlayışlı, daha sevecen yaklaşmak olmalı niyetimiz. Varsa bize uymayan yine ben benim, sen de sen, tepkimizi verebiliriz.
Kendimizi diğerimize rakip görüyorduk, savaşıyorduk birbirimizle, kendimizle, ilişkimizin sürecinde. Yanlış yapıyorduk, her yaptığımız yanlış diğerimize yanlışlar yaptırıyordu.
Her ikimizde istiyorduk birbirimize dokunmayı,her ikimizde arzuluyorduk, ne şanslıyız bir bilsem, bir bilsen, bir bilsek. Ama inadımız, sevgimizle cezalandırmaktı niyetimiz bir birimizi, şimdi daha iyi anlıyoruz. Her fırsatta birlikte olmamızı bile yanlış yorumlamışız. Şimdi bile farklı kaygılar yaşamıyor muyuz, ama yersiz olduğunu biliyoruz artık, çünkü sevgimizin farkına vardık, sevgimizi sevgisizliğimiz olarak bir birimize yansıtmışız.
Birbirimizi istememiz, birbirimizin üzerinde kurmak istediğimiz güc olarak algılandı. Bu nedenle birbirimizi sevmekten ve en büyük korkumuzu yaşamaktan korkuyorduk. Birbirimizi terketme korkumuzla yüzleştik.
“Seni gerçekten seversem ve istersem seni kaybedeceğim”i sanıyorduk. Onun için sevgimizi birbirimize ifade ederken arada “artık” ekliyorduk başına. Gelgitler olarak algılanan “artıklar” ama çok yanlış davranmışız.
Hayır herşeyin iyi gitmesi bizi korkutmamalı, nasıl son bir kez fırsat verdiysek birbirimize, nasıl olanı biteni değerlendirip, temiz bir sayfa açabildiysek, bu sayfalar üst üste geldiğinde ciltletebiliriz sevgimizi…
Aslında her ağızımızdan çıkan kelime karşı taraf için o kadar önemli ki. Neyin neyi ifade ettiğini bilmeden, neyin doğru neyin yanlış olduğunu düşünmeden her şeyi her şekilde rahatlıkla söylüyoruz. Aslında ne anlamlar yüklü ağzımızdan çıkan kelimelerde; suçlama, yarğılama, aşağılama, yerme, cezalandırma, öç, kin, nefret, güç, baskı…
Çatışmanın nedenlerini araştırmanın en uygun zamanı çatışmayı yaşadığımız andır. Konuşma sırasında kendimizi savunmaya kalkar ve kavga edersek, havayı gerginleştirmekten başka bir işe yaramaz. Oysa birbirimize sevgiyle yaklaşırsak, içimizi dökeriz. Ama biz neler yapıyoruz, açıklama yapmıyoruz, susuyoruz, haykırıyor öfkeleniyoruz. Her iki tepkide “seslilik ve sesizlik” karşı tarafta aynı etkiyi yaratıyor. Biri sesli biri sesiz, ikimizde aynı şiddette tepkiyi veriyoruz.
Yaşadığımız olay sırasında ağızımızdan çıkan kötü kelimeler aklımızdan hiç bir zaman silinmeyecek. Ama onu deme sırasındaki yaşanılan olay belki unutulacak gidecek. Üzerinde konuşulmadan, sorun çözülmeden üzeri örtülerek ilişkiyi sürdürürsek, şişmiş balonun ince bir deliğinden sızan hava gibi ilişkiyi söndürür. Belkide şu aşamadan sonra karşılıklı oturup olabildiğince sakin, olabildiğince anlayışlı, en son yaşadığımız olayı, o aklımızdan silinmeyecek kelimeyi neden sarfettiğimizi araştırmalıyız. Bunları konuşmayarak özden uzaklaşıyoruz niyeyse…
Her şeyi karşılıklı konuşarak açıklığa kavuşturmalıyız, bir de bu şekilde elimizi uzatmalıyız birbirimize, ne dersin?
YENER BALTA
29 MART 2008