AH VESİLE AH…
AH VESİLE AH…
Bu gün Vesile vardı temizlikte. Evi ona emanet edip bırakıp çıktım. Yedek anahtarımı da vererek. Yarın babamda temizlikte olacağı için, “yedek anahtarı babama bırakırsın” dedim. Evden çıkarken, “işin bittiğinde ara beni, belki erken çıkabilirim işten” dedim.
Vesile saat 16,30’da aradı. “İşim bitti, ben çıkıyorum abla” dedi. Hayret ettim! “Bu saatte nasıl biter evin temizliği?” dedim. “Dinlenmedim, ara vermeden tüm işi yaptım.” dedi.
Eve geldiğimde hiç yapmadığım, güvenimi sarsmak istemediğim şeyi bu gün yapmaya kararlıydım. Temizliğini kontrol edecektim. Ettim de… Etmez olaydım!..
Bir gün önce yaptığım pirinç pilavını pişirirken dökülen pirinç taneleri mutfak tezgahında duruyordu. Bir iki çerçevenin ve üst kattaki avizelerin üzerine parmağımı sürdüğümde parmağımın geçtiği yerde iz kalmıştı.
Alt kata salona indim, orta sehpadaki geniş cam kasenin içine peçeteyi sürdüm, tozlar birikerek çoğunluğu oluşturdu. Ardından yerdeki laminat parkede bir iki farklı yere peçeteyi sürdüm, eh hatırı sayılır diyecek grilikte idi. Camlı dolabın üzerinde bir yanı bir önceki temizlikte yarım alınmış toz öylece duruyordu…
Yukarı çıkarken merdivenin en üstten üçüncü ya da dördüncü basamağına elimdeki peçeteyi şöyle bir sürdüm. Tozla birlikte kum taneciklerini ve Tarçın’la oyun oynadığımız leblebilerden biri, bir alt basamağa düştü. Bir alt basamak, bir alt basamak derken iki büklüm tekrar aşağı indim. Tüm basamakları tek tek peçete ile geçtim. Peçetenin üzerine biriken pisliğe inanamadım. Fotoğrafını çektim.
Beni en çok şaşırtan kısmı, “abla, bu halılar çırpınca güzel oluyor, nerede çırpabilirim?” diye sorması ile arka bahçeyi önermiştim. Haklıydı yeni çıkan şu çok tüylü halılardandı.
Kuru peçeteyi, holdeki 70×120 gibi bir ölçüdeki küçük halının ucuna sürttüm, ıslanmasını bekledim, kombi harıl harıl yanmadığından ıslak halı henüz kuruyamazdı.
Elime eldiveni taktım, duru su ile temiz bir bez aldım, bezi sürter sürtmez inanamadım! Saç, tüy, kum, toz tümü toplandı. Kan beynime sıçradı. Kalktım, evde amaçsızca dolaştım. Ne çırpılmış, ne süpürülmüş, ne de silinmişti. Beze baktıkça “yazıklar olsun!” dedim. Aldığı ücreti haram etmek yerine Allah’ın dan bulsun dedim.
Halıdan çıkan pisliklerden utanmak gibi bir niyetim olmadı. Halı bu, dış kapı girişinin önüne sermiştim, o kadar olacaktı elbet… Birkaç aydır temizliğe gelen hep kendisi idi. Ayrıca o temizliğe geliyordu, amaç pis evi temizlemekti.
Holdeki halıyı kaldırıp rulo olarak yere vurdum, halıdan düşenleri görünce inanamadım. Biriktirsem o kadar tozu toprağı bir arada göremezdim. Yine oradan çıkan pisliklerinde fotoğrafını çektim.
Elektrik süpürgesini çalıştırdım, çekmedi makine. Yok artık dedim. Sanırım bu çekmeyen süpürgenin bile farkında varmadan sürtüp durmuştu halıya. Süpürgenin bir yerlerini kontrol etmek bile aklına gelmemişti. Baktım ki, elektrik süpürgesinin fırça kısmı kıl, toz, tüyle tıkanmıştı.
Yazıklar olsun Vesile!
Evde birçok küçük aksesuar vardı, onları ve buzdolabının üzerinki tüm magnetleri toplamıştım. Tuvalet masasının üzerini boşaltmış olsam da tozu bile almamıştı.
Önemle belirttiğim halde birçok şeyi dikkate almamıştı. Onca saat ne yapmıştı Vesile!.. Yaptıkları da gözüme görünmezdi zaten.
Vesile’ye telefon ettim. Üçüncüsünde açtı. Gördüklerimi anlattım. “Vicdanın nasıl rahat ediyor?” diye sordum. Önce ısrarla inkar etti. Kendini kandırmamasını söyledim. Çektiğim fotoğrafları ona da yollayacağımı söyledim.
Sonunda kabul edercesine, “bir sonrasında telafi ederim abla” dedi. “Bir sonrası olmayacak Vesile!” dedim. “Haram da etmiyorum, ama bizi ve kendini kandırmaktan vazgeç…”dedim.
Yarın babama temizlik için gitmeye yüzü olmayacağından, anahtarımı babama bırakmasını istedim. Evi babama çok yakındı.
NOT: Aman sakın ne pis demeyin benim için…
YENER BALTA, 2013