FETHULLAH GÜLEN VE KURDUĞU İRTİCA ÖRGÜTÜ
—– Original Message —–
From: Aydın Deniz Şenler
To: Bandirmagemisi@yahoogroups.com ; buyuk_turkeli@mynetgrup.com ; Devletim@yahoogroups.com ; ekosiyaset@yahoogroups.com ; grup-turk@yahoogroups.com ; k_dusunce@yahoogroups.com ; kemalist_parti@yahoogroups.com ; komploteorileri@yahoogroups.com ; Milliyetciinisiyatif@yahoogroups.com ; milliyetciler@mynetgrup.com ; psikolojik-harekat@yahoogroups.co.uk ; sonkale@mynetgrup.com ; tunadan_altaylara@mynetgrup.com ; turk@mynetgrup.com ; TurkBirDev@yahoogroups.com ; turkcu_toplumcu_buduncular@yahoogroups.com ; turkmilliyetcileri@mynetgrup.com ; ulus_harekat@mynetgrup.com
Sent: Tuesday, November 29, 2005 9:45 AM
Subject: [GrupTurk] FETHULLAH GÜLEN VE KURDUĞU İRTİCA ÖRGÜTÜ
X
FETHULLAH GÜLEN VE KURDUĞU İRTİCA ÖRGÜTÜ
M. HAMDİ GÜLENPINAR
Said-i kürdinin hemşehrisi ve en sadık müridi Fethullah Gülen cumhuriyet Türkiye’sinin en tehlikeli ve sinsi düşmanıdır. Kendi ifadesiyle tam bir şeriat militanı olarak yetişen Fethullah eğer dur denilmezse Atatürk’ün ilerici cumhuriyetinin dibine dinamit koymak üzeridir.
CİHAD:
Nihai atak için kendine bağlı kişilere gayet kurnazca verdikleri taktiklerle çıkışın zamanlamasının iyi yapılmasını, ölümü göze almayı, hesaplaşmaya hazır olunmasını, misyona kitlenmenin önemini, söz değil aksiyon ve hamle gerektiğini, savaş halini, sürekli aksiyonu, karar gününü ve şerefli bir ölümün yeğlenmesini işlemektedir.
İ’layı Kelimetullah ve Cihad adlı kitabında cihadın tarifinin “islamla birlikte Allah yolunda kavga verme” olduğunu, herkese farz olduğunu, hangi halde yapıldığını, islami bir görev olduğunu, kıyamete kadar devam edeceğini, peygamber mesleği olduğunu, bir cemaatın kendini buna adaması gerektiğini, cihattan geri durmanın günah olduğunu, en büyük islami müeyyide olduğunu, cihat olmayınca huzurun da olmayacağını, tek ve asıl vazife ayrıca tek çare olduğunu, şehit ya da gazi olunmasının gerektiğini, yeryüzü hakimiyetinin cihatla gerçekleşeceğini, islami bir borç ve en yüksek ideal olduğunu sayfalarca işlemektedir. Bunun böyle olduğuna “Yakînimizvardır” diyerek müritlerine gaybı bilen evliya havasıyla konuşmaktadır. Ama asıl bu konuda gerçek arzusunu ise şu cümleyle açığa vurur.
“Kürsüde de bazen öyle olur. Mesela hz. Hamza vurdu derken, sanki kılıcı ben kullanıyorum gibi olur.” (Fasıldan Fasıla-1, sf. 78)
“Biz herkese karşı rabbimizi anlatmakla mükellefiz ve dünyaya karşı hem manevi hem de maddi cihadda muvaffak olmak zorundayız.” (İ’lâyı Kelimetuhllah veya Cihad, sf. 34)
“Cihad, bir mümûn’in uğruna canını feda edebileceği en tatlı bir mefkure ve en yüksek bir idealdır. Zira mümin, kendi teri içinde boğulma veya kendi kanıyla abdest alma gibi bir payeyi ancak cihadla elde edebilir.” (a.g.e., sf. 45)
“Zira cihaddan geri durmak ciddi bir günahtır, cihad bir hayır kapısıdır, o kapıdan giren iki hayırdan birine mutlaka kavuşacaktır. Evet ya şehit olup ebedi hayat, ya da gazi olup hem dünya hem de ukba nimetlerine ulaşacaktır.” (a.g.e., sf. 57-58)
“Canını Allah yolunda feda ederek şehit düşen kimselerin bizim anladığımız manada ölmedikleri bir gerçektir.” (a.g.e., sf. 59)
“Bir insanın kendisi bizzat ve fiilen mücahedeye katılamıyor, fakat mücahadede bulunana omuz veriyor, kurduğu müesseseleriyle mücahitleri kucaklıyor ve onları koruyup kolluyorsa, o da fiilen mücahedede bulunmuş gibidir.” (a.g.e., sf. 68)
“Demekki acizlik, fakirlik ve kadın olma gibi mazaretler … (dolayı) cihad sevabından mahrum kalmayacakları gibi, mükafatından da mahrum bırakılmayacaklardır…” (sf. 69)
Bu sözleriyle o, tam bir halk ordusu kurmaktadır. Parası olanlara okul aç demiş açmışlar, ev kirala demiş kiralamışlardır. Gülen kadın, ihtiyar, çocuk herkesi maddi manevi her türlü hizmete sokmuştur.
Bu kitabının 70’inci sayfasında konu başlığı “Cihada Her An Hazır Olmalıyız” şeklindedir. Bu sözüyle kitaplarının çeşitli bölümlerinde defalarca tekrar ettiği “Metafizik Gerilim”i gerçekleştirmektedir.
“Eğer bir diriliş bekleniyorsa, o da metafizik gerilimi olan kimselerin omuzunda olacaktır.” (Asrın Getirdiği Tereddütler, sf. 142)
Böylece yetiştirdiği ve kendisine bağlı kadroları adım adım nihai hedefi için hazırlamaktadır.
Cihad adlı kitabının 72’nci sayfasında insanların her türlü güç ve maddi imkanını dava için nasıl hizmete hazır hale getirmelerinin gerektiği, etkileyici şekilde anlatıldıktan sonra da
“Bu bir hazırlıktırve bu hazırlığın, geleceğin teminatı bakımından taşıdığı ehemmiyet ise her türlü izahtan varestedir”
diye sözünü tamamlamaktadır. Yapması gereken şeyi de şöyle formülleştirmektedir:
“Rasul-i Ekrem’den kalma bir vasiyet vardır. Bu emanet, dünya ve ukba saadetinin teminatı olan islami hayatın hayata hakim olmasıdır. Bu mukaddes emaneti afâk-ı âlemde temsil vazifesi, bugün bir borç olarak bize düşmektedir.” (sf. 90)
Hedefini kendi düşüncesiyle meşrulaştırmak ve taraftarlarına manevi baskı uygulamak için de,
“Fitne kalmayıp, yeryüzünde yalnız Allahın dini hakim oluncaya kadar onlarla savaşın – Bakara 2/193 ayeti”nisöylemektedir.
“İslami onur ve gururu taşıyan her fert ve millet, mutlaka kendini cihad vazifesiyle vazifeli görmelidir.” (a.g.e., sf. 49)
Cihat konusunda müslümanlığın çıkış yıllarına ait hikayeleri sayfalarca anlatır. Peygamberin etrafındaki insanlar cihat etmekte ve ölümü arzulamaktadırlar. Hele bir yaşlı kadının küçük torununu boyundan büyük bir kılıçla peygambere hediye edilişi anlatılır. Boyundan büyük kılıçla bu çocuk inanılmaz kahramanlıklar gösterir. Cihad adlı bu kitabın altıncı bölümü olan 20 sayfalık “Cihad Aşıklarından” adlı kısmı tamamen bu hikayelere ayrılarak okuyucuya verilmek istenen onların da cihada çıkıp, taa ölümü bulana kadar devam etmelerini sağlayacak ruh halini yaratmaktadır.
Bu kitapta ayrıca sahabelerden cihada gidemeyenlerin üzüntüleri bin bir şekilde anlatılarak, günahla helak olma korkuları vurgulanır. 112-117 sayfaların arasında peygamber devrine ait çeşitli hikayeler anlatılır, bugünkü duruma atıflar yapılarak, cihattan geri duranın vay haline denmektedir.
“Evet boyunduruğun yere konduğu şu dönemde, din-i mübin-i islamı i’lâ etmek için koşup cihad etmiyor veya edemiyorsak; savleti altında ezildiğimiz bir dönemde, hakkı batılın satvetinden kurtarmak için uykularımız kaçmıyor ve ciddi bir izdirap duymuyorsak, kınanacak birisi varsa o da biziz.” (Asrın Getirdiği Tereddütler-4, sf. 97)
diyerek herkesi cihada teşvik etmektedir. Cihadın tarifini de
“…islamla birlikte Allah yolunda kavga vermenin adıdır. Bugün cihad denince akla gelen budur” (Asrın Getirdiği Tereddütler-3, sf. 186) şeklinde yapmaktadır.
Bu kitabın en sonunda kendine bağlı bir okuyucuyu getirdiği ruh hali, insanın cihad vasıtasıyla mutlaka şahadeti (ölümü) arzular hale gelmesidir.
TEBLİĞ:
İrşad Ekseni adlı kitabında işlediği konu “Emr-i bi’l-maruf”( iyilikle emretmek) “nehy-i anil münker” (kötülüklerden uzak durmak) “TEBLİĞ”dir. Kitapta müslümanların kendi ibadetlerini yapmalarının yeterli olmayacağını, emr-i bi’l-maruf ve nehy-i anil münker yapılmadıkça bütün halkın Allah tarafından cezalandırılacağı anlatılıyor. Emredenin kurtulacağı, dini korumanın ilk şart olduğu, müslümanın eliyle olmazsa diliyle değiştirmesi o da olmazsa kalbiyle buğz etmesi gerektiği anlatılıyor. Tebliğ için fertlere nasıl yaklaşılacağı, muhatabın tanınması gerektiği, duruma göre nasıl bir tavır takınılacağı, adam seçmenin nasıl olduğu anlatılarak bunlar hadisler ve ayetlerle destekleniyor. En sonunda da tebliğ adamının özellikleri sıralanıyor.
“Din, emr-i bi’l-maruf, neyh-i ani’l-münker’dir.” (İrşad Ekseni, sf. 53)
diyerek dini tebliğ olarak sunmakta ve devam etmektedir;
“Bu önemli vazife (tebliğ vazifesi) yapılmadığı zaman, toplumun maruz kalacağı muhtemel musibetleri, efendimiz şöyle dile getirmişti: ‘Ne olacak halimiz? O gün kadınların başkaldırdığı, sere serpe, açılıp saçılarak sokağa döküldüğü, kötülüklerin her tarafta yayıldığı ve hakkı ifadenin terk edildiği gün.’ (sf. 9) ‘Bütün kötülükleri iyi ve iyilikleri kötü gördüğümüz gün haliniz nice olacak bir bilseniz’, (sf. 10) buyurdular. Biz bu hadisin bu bölümünden, günümüzdeki umumi duruma işaret etmesi yönüyle bir kesit alalım. Evet, hadis-i şerif, bir gün her şey tersine dönüp değerlerin alt üst olacağına, iyiler kötü, kötüler iyi görüleceğine, zinanın terviç edileceğine, terör-anarşi revaç bulacağına, iman ve kuranın aşağılanacağına, Allaha inananların hor ve hakir görüleceğine, birçok kötülük bizzat devletler tarafından kanunlarla korunmaya alınacağına, dine ait hakikatlerin gericilik addedileceğine işaret etmektedir… Çağın insanı bunu on misliyle yaşadı ve zannediyorum daha bir süre de yaşayacak.” (a.g.e., sf. 10)
Sözü edilen bu kitaba Ahmet Kurucan 1997 yılında Önsöz yazdığına, ve kitaptaki konular ses bantlarındaki konuşmaların tasnif edilmesinden sonra sınıflanıp yazıldığına göre yukarıdaki vaazın tarihini en azından 1 ya da 2 yıl daha geriye götürmek mümkündür. Buna göre Fethullahın ifadesiyle bu zillet ve hakaretlerin bir süre daha yaşanması gerekir sözünden bu yana en az 4 ya da 5 yıl geçmiş demektir. Bu hesaba göre artık yolun sonuna gelinmiş kabul edilebilir.
Şimdi ifade edilen söz ve tavırların halk arasında nasıl bir bölücülük yarattığı hatta büyük oranda da bunda muvaffak olunduğu bir gerçektir.
“ ‘Hadis’: Sizden kim bir münker görürse onu eliyle değiştirsin. Gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğz etsin. İmanın en zayıfı da budur.(Buğz etmek) Münker islamın çirkin gördüğü herşeydir. (sf. 32)
Fethullah Gülen;
“Bir mümine düşen şey de …o münkeri eliyle değiştirmesi eliyle değiştirmeye gücü yetmiyorsa, ister sözlü ister yazılı diliyle, buna da imkanı yoksa münkere kalbiyle buğz etmesidir. Ki, imanın en zayıfı da bu son davranıştır.” (sf. 33)
Şimdi düşünmek gerekir. Hizbullah örgütü kendilerince münker gördüklerine bu hadisin gereğini yaptılar. Yani elleriyle değiştirdiler. Öyle bir değiştirdiler ki insanlar dünyalarını da değiştirmek mecburiyetinde kaldılar. Düşünmek gerekir ki Hizbullah’ın kampları olmadı. Hizbullahçılar onlarca yıllardan beri her mahallede birkaçı bulunan evlerde yüzlerce kitap okuyarak, her türlü taktik ve stratejiyi Fethullah’ın örgütünde olduğu gibi öğrenmediler. Yüzbinlerce her konuda yetişmiş militanı bulunan Fethullah’ın o gün geldiğinde vereceği emirle yerlerinden fırlayacak müritleri en büyük iman sahibinin kendileri olduğunu göstermek için münker kabul ettiklerini elleriyle değiştirmek istemelerinde bir anda milyonlarca ülke evladı katledilecektir. 1960’lı yıllarda bu zihniyet Endonezya’da bir gecede bir milyonun üzerinde insan boğazlamıştır.
Devam ediyor Fethullah;
“Evet zaman olur insan bu vazifeyi, kendi hanımına ve çocuklarına karşı eliyle ve diliyle yapar. Orada hem el, hem de dil konuşur. Fakat bazen elin konuşamayacağı yerlerde bu vazifenin dil ile yapılması icap eder. Yakın akrabaya karşı ekseriyetle uygulanacak metod budur. Bunu da yapamıyorsa onlarla arasındaki kalbi irtibatı yeniden gözden geçirir…Bunun en asgari seviyedeki alameti münkere kalben buğz etmektir. Ve … bu kalbi infial de süreklilik istemektedir.” (sf. 34)
Henüz cihat açılıp çıkış yapılmadığına göre ev içinde dayak ve hakaret normal hale gelmiş demektir. Akrabalara karşı da düşmanlık hisleriyle kalbi buğz söz konusu olduğuna göre toplumda bölücülük had safhaya gelmiş demektir. Ayrıca bu davranış Atatürk’ün kurduğu ilerici demokratik cumhuriyetin temellerine çoktan dinamitlerini koymuş, demokrasi aleyhine fakat şeriat lehine büyük kaleler ve mevziler zaptetmiştir.
“Ancak toplumda “emr-i bil-maruf, nehy-i ani’l münker” vazifesi yapılmıyor ve bunun için müesseseler kurulup, bu vazife sistemli bir şekilde ifâ edilmiyorsa Allah o cemiyetin altını üstüne getirir ve o cemiyet, o millet asla payidar olamaz.” (sf. 68-69)
diyerek de bu görevin devlet tarafından dikkate alınmasını sağlamak istemektedir. Bu bağlamda diyanet işleri kurumunu kastederek de;
“Aslında dini hizmetleri belli bir teşkilatın emrine verme, başkalarının bir oyunu olsa gerek. Böyle bir yaklaşımın islamın cihad ve tebliğ anlayışıyla hiçbir alakası yoktur. Evet islam dini sadece camiye hapsedilecek bir din değildir.” (sf. 87)
“Bu millet şimdi artık lafa değil, yaşantıya bakıyor.” (sf. 109)
Yetiştirdiği kadrolara sonuç başlığı altında şunları telkin etmektedir (sf. 206):
1.“Tebliğ ve irşad vazifelerin en mukaddesidir.
2.Tebliğ normal zamanlarda farz-ı kifaye olsa bile günümüzde ihmale uğrayan meselelerden olduğu için farzlar üstü farz konumuna gelmiştir. Onun ihmali katiyen caiz değildir.
3.Vazifeyi ihmal ederek ölen bir kimsenin nifak içinde ölmüş olmasından endişe edilmelidir.
4.İçinde bu kutsi vazife yapılmayan topluluğu Allahın helak etmesi muhtemeldir.
5.Bu kutsi vazife fert, millet ve devletler planında da alınmalıdır.
6.Bize tebliğ adamları lazımdır. Bu dini ayakta tutacak, onu cihanın dört bir yanına götürecek olanlar da ancak onlardır.
7.Tebliğ adamı tebliğinde çok ısrarlı olmalıdır.
8.Tebliğ adamı havari karakterinde olmalıdır.”
TAKTİK – STRATEJİ – TAKİYYE:
Bütün bu görevler için taraftarlarına salık verdiği taktik, strateji, takiyye usulleri ve saklanmaların nasıl olacağını çeşitli kitaplarında anlatıyor. Kendisinin örtük konuştuğunu şöyle belirtiyor;
“Toprağa tohum atmak vazifemiz, ona güneşin ısı ve ışığını gönderme, ona neşvü nema verme ise Cenab-ı Hakk’ın işidir. Ben meseleyi istiare yoluyla anlatıyorum. Siz tohum, toprak ve güneşi içtimai platformda değerlendirin.”
Zamana göre strateji gerekir, söylenecek her şey söylenmez, aksiyonda zamanlama önemlidir, saklanmalı, titiz olmalıdır, değişen şartlara göre tavır belirlemelidir, taktik muhammedin tedbiridir, denge gözetilmezse ne olur, mümin buğday tarlası gibidir, fizibilite yapılmalıdır, insan kazanıl-malıdır, istikamete dikkat edilmelidir, temkinli olmalıdır, sırran tenevveret uygulanmalıdır, aynı düşüncede olmayanlara birden bire karşı çıkılmamalıdır, zaman ayarlaması yapılmalıdır, yeniden diriliş esnasında nelerden faydalanmalıdır, gizlilik şarttır, ihtiyatı terk etmemelidir, saklanmalı, görünmemelidir diye sıralanabilen öğütleri ve emirleri bulunmaktadır.
“Dengeli bir hizmet eri, söyleyeceği şeyleri hemen söylemez. O bilir ki söylenmesi gereken her şeyi şimdi söylerse, kendisine hayat hakkı tanımayanlar çıkabilir.”(Fasıldan Fasıla-1, sf. 119)
“İşte bu manada telattuf, yapılan hareket kime karşı yapılıyorsa, tavrımız onlar tarafından hiç hissedilmeden ve sezdirilmeden yapılmasıdır ki, bunu gidip, hedefi vurma ve yara almadan da dönme, gibi bir ifadeyle arz etmemiz mümkündür.” (Asrın Getirdiği Tereddütler-4, sf. 207)
– Tam bir gerilla gibi.
“Bugün devrin getirdiği şartlar ve hizmetin stratejisi açısından, bir yanağına vurana öbür yanağını çevir, karşılık verme, sokağa dökülme diyorsak, …illerde inşallah Muhammedi zemin tam oturacak ve renk bütün renklere hakim olacaktır.” (Fasıldan Fasıla-1, sf. 222)
“Evet, Allah Rasülü etrafında her zaman işte böyle serdengeçtiler oldu, fakat o, hayatının hiçbir anında, ama hiçbir tedbirde kusur etmedi. Kuvvet dengesinin olmadığı bir yerde ortaya atılmasının hezimet ve mağlubiyetle neticeleneceğini herkesten iyi değerlendirdi ve bu sebeple de stratejisini hep temkin ve tedbir ile örgütledi.” (Fasıldan Fasıla-2, sf. 141-142)
“Evet denge gözetilmediğinde, hezimet ve mağlubiyetin kaçınılmaz olduğu şartlarda kahramanlık gösterisi sadece bir ihanettir.” (a.g.e., sf. 142)
“Hadiste mümin ekine benzetiliyor. Bela ve musibetler karşısında o, fırtına önündeki gibi eğilir, yerlere yatar ve fırtına dinince tekrar ayağa kalkar. Bizim bu hususiyetimiz şeytan cephesini tedirgin eder… geçenlerde onlardan biri bu durumu hissetmiş olacak ki, aynen bu benzetmeyi kullanarak, belli güçlerin dikkatini çekiyor ve –onlar fırtına önünde ekin gibi davranıyorlar, bu durum sizi aldatmasın- diyordu.” (a.g.e., sf. 273)
“Türkiye’de islamın idbarının ikbale dönmesi için, hizmet meydanına atılmış hak erlerinin istikamete çok dikkat etmeleri gerekir… Bu aynı zamanda da hedefe varmanın önemli bir vesilesidir.” (Fasıldan Fasıla-3, sf. 76)
“…bir diriliş hamlesi ve bunu hayatın her kesimine yayma çabası içinde bulunan bu gruplar sırran tenevveret düsturuyla hareket etmelidirler. Böylece … faaliyetlerini hiçbir engelle karşılaşmadan … devam ettirirler.” (a.g.e., sf. 128)
“Arkadaşların mutlaka ama mutlaka temkinle hareket etmeleri şarttır.” (a.g.e., sf. 100)
“Sizin gibi düşünmeyip farklı dünya görüşüne sahip(lerin) karşısına aceleyle çıkılmamalı… Yoksa bizim gibi düşünmüyorlar diye bir bir uzaklaştırılan veya uzaklaşan bu gayr-ı memnunlar, dev dev kitleler meydana getirerek karşınıza çıkıp sizi yerle bir edebilirler.” (Ölçü veya Yoldaki Işıklar-3, sf. 40)
“Bediüzzaman gibi bir insan, dünyanın neresinde olursa olsun, insan yetiştirdiği taktirde, o dünya ile oynayacak duruma gelir. Tabii ki bu gibi meselelerde zaman ayarlaması, yapılmak istenen işin çapına göre hesap edilmelidir.” (Asrın Getirdiği Tereddütler-3, sf. 117)
“O halde kuvvet dengesinin olmadığı durumlarda tekniğe, taktiğe başvurulmalıdır. Aksi takdirde karşı gelinemeyeceği muhakkak olan kuvvetle çarpışmaya kalkmak davaya en büyük ihanettir. (Prizma-1, sf. 86)
“Meşveret, işlerin düşünce planında ele alınması, fizibilitenin yapılması demektir. Bunlar çok önemli şeylerdir ve katiyen toy dimağların, tecrübesi ve bilgi birikimi olmayan insanların yapacağı şey değildir. Öyleyse hamle öncesi bu işlerin planlanması…”(Fasıldan Fasıla-3, sf. 121)
Nasıl bir takiyye uyguladığı ise İrşad Ekseni adlı kitabının 34’üncü sayfasında anlattığı şu hikaye ve eklediği kendi sözüyle çok demonstratiftir. “(Bedir esirleri hakkında görüş beyan edilirken Hz. Ömer’in söyledikleri bunun en çarpıcı ifadesidir. O: “Ya resullallah, herkese akrabasını teslim et ve herkes kendi eliyle akrabasının işini bitirsin. Hz. Hamza’ya kardeşini ver, onu o öldürsün. Ali, kardeşi Akil’in hakkından gelsin. Bana da benim yakınlarımı ver, onları da ben öldüreyim…” demiştir. Gerçi istişarede bu görüşler kabul edilmeyecektir ama, bir müminin münkere karşı tavrını ifade etmesi açısından uyulmasa da üzerinde durulmağa değer bir üslûptur.)”
Gayesinin islam devleti olduğunu çok açık ortaya koyan Gülen, diğer cemaatlarla uzlaşmanın şart olduğunu, diğer cemaat mensubu ve önderlerine kendine bağlı kişilerin nasıl davranmaları gerektiğini “Ölçü ve yoldaki ışıklar-2” adlı kitabının 3 ve 32’nci sayfaların arasında “Birleşme noktaları” bölümünde uzun uzun anlatıyor. Düşmana karşı faslı müsterekelerde nasıl birleşileceğini, ihtilafların körüklenmemesi gerektiğini, karşılaşılabilecek tehlikeleri sayarak uyarılarını sıralıyor.
Bu kitapta Fethullah Gülen gayesine varana kadar diğer cemaatlarla nasıl ve hangi boyutlarda ilişki kurulması gerektiğini bakınız nasıl anlatıyor. Tabii bu gruplara bütün gruplar dahil. Toplu mezarları bulunan Hizbullah ve benzerleri de.
Ölçü veya Yoldaki Işıklar-2
“Birleşme Noktaları:
• Asıl mesele ise, bütün bu olup bitenlerden sonra, yeni oluşu, kadim ve sarsılmaz prensiplere tevfikan mükemmel hazırlamaktır.
•İşte bizler bugün, böyle bir olma veya olmama durumuyla karşı karşıya bulunuyoruz. Ya bütün bu buhranlardan sonra bir iz’anla kurulmasını tasarladığımız dünyayı kuracak ve huzura ereceğiz, veya … çekilen binlerce ızdırap ve boş kılacak bir anlayış ve davranışla maazallah geri geriye gideceğiz. (sf. 3)
•Doğrusu ittifak ve iftirak (dağılma, perişan olma) mevzuu, günümüzde ehemmiyetini koruyan en aktüel bir mevzuudur. O her devirde ehemmiyetini korusa bile, merkezi taazzurun (şekillendirme) gerekli olduğu, hem çok gerekli olduğu bir dönemde, ciddiyeti giderek artan ve bütün içtimai meselelerin önüne geçen bir mevzu haline gelmiştir. …Çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki, dirilişimiz için bundan daha büyük tehlike tasavvur etmek mümkün değildir. (sf.4)
•Zira, anlaşma ve uzlaşma, her şeyden evvel bir akıl ve mantık işidir. Akla ve mantığa dayalı bir vahdet işidir ki, dayanır ve uzun ömürlü olur. Buna karşılık günümüzde daha çok hissi vahdet ve kardeşlik vardır. Bu ise zayıf, yetersiz ve kısa ömürlüdür. Belli bir grup karşısındaki toplanmalar, düşmanlık duygularıyla bir araya gelmeler; saldırmış ve saldırılmış olma ruh haleti içindeki derlenmeler, hissi birleşmelerin gelip geçici dalgalarından ibarettir. Bugünkü keyfi ve kemmî buudlarımız içinde böyle bir vahdet kat’iyyen yetersizdir ve hele mukaddes prensiplerimiz açısından asla tecviz, tasvîb ve muhakkak suretle takdîr göremez. (sayfa 5-6)
•Öyle ise, iç ve dış ayrıcı faktörleri hesaba katarak, fasl’-müştereklerimizin müzakereye getirilmesine ve birliğimizin aklîlik ve mantıkîlikle yeniden ele alınmasına şiddetle ihtiyaç vardır. …hiç olmazsa, Anglo-Sakson ve Galler ittifakı biçiminde bir ittihada ihtiyaç, hem çok şiddetle ihtiyaç vardır. Düşmanlarımızı meşgul etme, düşündürme ve göz açtırmama gibi kiyâset ve dirâyet isteyen hususları beceremezsek bile, hiç değilse onların oyunlarına gelmeme ve elimizle kendi tükenişimizi hazırlamama anlayışını göstermeliyiz. Aslında buna mecburuz da. (sayfa 6-7)
•… temelde olmayan farklı düşüncelerin normal kabul edilmesi ve en azından bir yabancıya karşı takınılan suni nezaket kadar, (onlara da davranılması) elzemdir, zaruridir, mukaddes birlik ve düzenimize bir temennâ ve selâmdır. (sayfa 8)
•…aramızda bölücü faktörler vardır…”
1.Çeşitli cemaatlar çeşitli vazifeleri ayrı bir yol tutarak yürütmektedirler…
2.…her grup kendi rehberini müceddid kabul etmektedir.”
3.… harika bir zata ihtiyaç vardır … o gerekli ıslahatı bir hamlede yapabilmelidir.
4.… içimizdeki ihtilafların da dıştan körüklenmesini de hesaba katmak mecburiyetindeyiz.(sayfa 9-10)
•Türkiye ve islam dünyasında … bir araya gelen her cemaat için, bazı tehlikeler vardır.
•(Birçok sebepler) pek çok grubun meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu gruplar arasında yer yer ciddi ihtilaflar, …endişe verici kavgalar olmuştur. (sf. 19)
•Ehli sünnetin cevaz verdiği sınırlar içinde, her yolculuk aziz bilinmeli ve her hizmet alkışlan malıdır. (sayfa 21)
•Kısacası … onlarla, kıymetli bir hazineyi taşıma mecburiyetinde olduğunu bir lahza hatırından çıkarmaz. Böyle olunca da, aynı istikamette hareket eden herkesi, kendine yardımcı kabul eder, her muvaffakiyetine ta’zim durur. (sayfa 22-23)
•Öyle ise, siyasi, gayri siyasi, bütün gruplar için “Vahy-i münzel”in âlem-şümul davetine icabetten başka, ne çare ne de ma’kul bir mesned kalmadığı çağrısıyla insanımıza sesleniyoruz “Hepiniz toptan Allahın ipine sımsıkı sarılın, ve sakın parçalanıp ayrılmayın.” (sayfa 27)
•… mukaddes gaye ve ideallere karşı ihtiram hissinin sarsılması, keza büyük dava ve ona bağlı mübeccel mefhumların yerini bir kısım küçük hesap ve çıkarların alması, aradaki râbıtayı daha kuvvetli hale getirmemizi zaruri kılmaktadır. O da, bütün faslı müştereklerimizi ortaya dökerek, onlarla ayırıcı faktörlerin muvazenesini yapma şeklinde olacaktır. İman esasları birliği, amel ve ibadet birliği… (sayfa 28)
•Bütün rehber ve rehnümâlara lider ve başbuğlara vicdan-i umumiyi tâmire ma’tuf bir hususu, bir kere daha hatırlatmak istiyoruz. (sayfa 30)
•Düşmanlarımızın entrikalarına karşı uyanık olun, onların oyunlarına gelmeyin ve onları idare etmesini bilin. Kendi aranızda birbirinizden adam ayartma ve aktarmayı düşünmeyin…Bilakis uğradığınız kimselerin … mürşidlerine karşı hürmetkar olunuz. (sayfa 31)
…müminlere karşı daima … diffuzyona hazır durumda bulunuz.” (sayfa 32)
Cemaatlar arasında … irtibat şarttır ve zaruridir. Bu yapılmadığı taktirde cemaatleşmeler bölünmeyi, ufalanmayı eriyip gitmeyi netice verir. Bu ise islam adına büyük bir zarardır… çaresi bütünleşmek, birlik beraberliği korumaktır… Ancak bu hususta bazı prensiplerin hatırlanmasında yarar var. Evvela hiçbir cemaat bir diğerinin aleyhine bulunmayacak. İkincisi cemaat fertleri, diğer cemaat büyüklerine karşı saygılı davranmalı… üçüncüsü bütün bu cemaatlar birbirlerinin dertleriyle dertenmeli. Cemaatları sevin, sevemiyorsanız kendinizi sevmeye zorlayın.” (Fasıldan Fasıla-1, sf. 170-172)
“…islami cemaatlardan herhangi birine dahil her fert manevi bir şirketin üyesi demektir.” (a.g.e., sf. 174)
Görüldüğü gibi her taktiği, stratejiyi, imkanı, takiyyeyi, riyayı ve yalanı kullanarak hedefine mutlak ulaşmak istemektedir.
SAİDİ KÜRDİNİN MÜRİDİ:
Gülen, said-i kürdi (veya nursi)’nin, onların adlandırmasıyla bediüzzamanın müridi olduğuna şüphe bırakmayacak şekilde sözler söylüyor, açıklamalar yapıyor. Kurduğu örgütünün de aslında onun öğretisi doğrultusunda kurulduğunu da açıklıyor. Onu överken asrın çilekeşi, çağın büyüğü, kâmil mürşid, ruhların hekimi gibi terimler kullanıyor. Said-i kürdinin memleketi Bitlis, Hizan, Nurs’u islamın hameleleri (yüklenmişleri) için sığınak diye adlandırıyor.
“İşte Bitlis’e bakarken böyle bakmak lazım. Bir Bediüzzamanın, günümüzde dahi ulaşılması zor yerlerde zuhuru … katiyen tesadüf değildir. Hizan ve Nurs, yaz aylarında bile zor varılan yerlerdir ki, bu nesil kaçabildiğince kaçmış ve saklanabildiğince saklanmış ve orada bir potensiyel güç meydana getirmiştir.”(Küçük Dünyam, sf. 13)
Hemen hemen her kitabında bir ya da birkaç kez bağlı olduğu nurculuğun kurucusu said-i kürdi’nin şu sözüne yer vermektedir.
“Beni nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarma yolunda, dünyamı da feda ettim, ahiretimi de. Seksen küsür senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir cani gibi muamele gördüm, bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilattan men’edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa daha ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim beni intihardan men’etmeseydi said belki bu gün toprak altında çürümüş olacaktı. Bütün hayatım zahmet ve meşakkatle, felaket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selameti yolunda nefsimi de, dünyamı da feda ettim. Helal olsun … çünkü bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüzbin, yahut birkaç milyon, belki daha ziyade kişinin imanını kurtarmaya yetti…”
Gülen’in dedeleri de said-i kürdi’ye yakın yerlerden Erzurum’a göç etmişler. Gülen’in bütün derdi manevi olarak bağlı olduğu adamın intikamını almak, gizlediği saklı amacı ise bir Kürt devleti kurmaktır. Nitekim dış ilişkileri, son derece güçlü siyasal, gizli örgütsel ve istihbarat teşkilatı ile bağlantıları olduğu intibaını uyandırmaktadır.
“Haddimi aşarak ben de aynı şeyi söylüyorum. Beş on insanla cihanı fethetmemiz mümkündür. Kaldı ki o büyük zatın (Bediüzzaman) açtığı çığırın mahiyeti bugün ortadadır. Ve şimdiye kadar olanlar da, ileride olabilecekleri ihtar mahiyetindedir. (Fasıldan Fasıla-2, sf. 198)
“…ülkenin her köşesinde en utandırıcı tehcirlerin yaşandığı … o kapkara günlerde, Bediüzzaman hâzik bir hekim edasıyla … kendi kendimize esaretlerimizi hatırlattı… tekye, zaviye, mektep ve medresenin bütün varidatını başımızdan aşağı döktü. (a.g.e., sf. 202-203)
diyerek onun bir tarikatçı olduğunu ifade ediyor.
“Evet, Bediüzzaman …her tarafta islami ve milli değerlerin enkaz enkaz üstüne yıkılıp gittiği ifritten bir dönemin, …rahatsızlıklara reçeteler sunan bir hekimi olmuştur. O, upuzun ve karanlık yılların…” (a.g.e., sf. 203) deyip devam ediyor.
“…Koskoca bir milletin mahv ve izmihlâline göz yumup lâkayd kalmak bu aslan yürekli insanın tabiatına zıttı.” (a.g.e., sf. 207)
“Eğer Bediüzzaman, soluk soluğa ülkenin dört bir yanına mesajlarını sunduğu zaman, onu anlayacak birkaç yüz aydın, düşüncelerinde ona destek olabilseydi…” (a.g.e., sf. 207)
“Bediüzzaman hazretleri, ‘benim hakiki talebelerimden bir tanesi bir yere girmişse, ben o yeri o talebem sayesinde kendi hesabıma fethedilmiş bilirim’ diyor. Buna göre, bir okula gelip giden arkadaşımız var da, o okulda hala başka düşüncede olan insanların mevcudiyetine rastlanıyorsa, o insan talebeliğini bir kere daha gözden geçirmelidir.” (Prizma-2, sf. 18)
“Risale-i nurlarda olduğu gibi, onların gölgesi sayılan Kalbin Zümrüt Telelerinde’de (F.Gülen’nin kitabı) hedef göstermenin yanı başında, o hedeflere ulaşmak için temel esaslar verilmeye çalışılmıştır.” (Prizma-2, sf. 3)
“Risaleleri eğer hakkıyla anlasaydık, medrese ve tekyelerden bekleneni verirdi” (Fasıldan Fasıla-1, sf. 206)
diyerek risaleleri övmekte, kendi kurmuş olduğu ışık evlerinde de ve daha önceleri kurduğu kamplarda daha birçok başka dersle birlikte bu risaleleri tedris ettirmektedir. İşte bu risalelerin yazarı said-i kürdü 1960 yılında Emirdağı’da 60 bin kişiyle birlikte yeşil bayrak açmasının ardından gelen günlerde bir mucize göstermek kabilinden müritlerine şöyle demiştir: “Ben Urfa’da öleceğim. Üç gün müddetle naşım bozulmayacak. Bana bağlı olanlar gelip beni tavaf edecekler. Akabinde üçüncü günün sonunda defnedileceğim.” 27 Mayıs ihtilâlinden kısa bir süre önce ölen Said-i kürdi mucizesini yapamamış, sabaha karşı öldüğü Urfa’yı öğleden önce leş kokusu sarmıştır. Edememişler öğleye varmadan onu apar topar toprağa vermişlerdir. Said-i kürdi (nursiye) bağlı olanlara bu durum hatırlatılıp, efendilerinin mucizesinin sökmediği söylendiğinde hiçbir cevap verememektedirler.
DAVA:
Gülen’in ilk davası hocası said-i kürdinin intikamını almak, ama asıl gayesi de bir şeriatçı Kürt devleti kurmaktır. Bunun için
“Eğer elimde imkan olsaydı, her birinizin içine, evinizin yolunu unutturacak şekilde ızdırap ekerdim…Yapar ve her birinizi dava düşüncesiyle deli etmeye çalışırdım.” (Fasıldan Fasıla-2, sf. 141)
davada münferit hareket edilmemesini, dayanışmanın şart olduğunu,
“islam davası bugün bizden çok daha fazla fedakarlıklar beklemektedir”(Fasıldan Fasıla-3, sf. 5) diyerek
“artık Ramiz hocanın oğlu değilim. Kaderim, sizin kaderinizle, davanın kaderiyle bütünleşmiş. Bu safhadan sonra benim münferit kararlar vermem ve o kararlara göre davranmam açık ya da kapalı hizmete ihanet sayılır. Vereceğim yanlış kararların riski bütün bir cemaata râcî olur…” (a.g.e., sf. 69)
demekte, örgütünün elebaşı olarak sorumluluklarının altını çizmektedir.
“Biz bugün müslümanlar olarak çok ağır bir mesuliyetin altında bulunuyoruz. Bir dönemde sabahe gibi seçkinlerle temsil edilen bu dava, bugün, cılız iktidarımıza rağmen, ilahi bir ihsan olarak omuzlarımıza yüklenmiş durumda.” (Fasıldan Fasıla-2, sf. 63)
Görülüyor ki, kendini islam devletini yeniden kurmak misyonu ile görevli kabul ediyor.
“…dava insanlarının münferit hareket etmeleri son derece sakıncalıdır… davaya zımnî ve kapalı bir ihanettir.”(Fasıldan Fasıla-3, sf. 69)
“Ben yıllardan beri bu davaya sahip çıkacak insanların gençlerden teşekkül etmesi için rabbime dua dua yalvardım.” (a.g.e., sf. 96)
“O halde gelin, Allah aşkına; şu islam ve kur’an davasında, hem de her seviyede elemana çok ciddi ihtiyaç duyulduğu bir dönemde, aynı çizgiyi paylaştığımız insanların kusurlarını araştırmayalım.” (a.g.e., sf. 20)
Yeter ki davayı hedefimize ulaştıracak şekilde yürütelim diye bas bas bağırıyor.
Bütün teşkilatına da “Başyücelerin Amentüsü” adını verdiği bir de and içtirmektedir. Şöyle ki;
“Mukaddes dava ve mefkuremizi, nefsanî ve cismanî her arzunun üstünde tutmak, onu bütün beşeri istek ve iştihalara tercih etmek, gerçeği bulup bildikten sonra umum sevdiklerimizi ve gönül bağladıklarımızı feda edecek kadar kararlı olmak, yüce mefküre adına en tahammül fersa hadiseleri göğüsleyerek, gelecek nesillerin saadetine giden yolları açmak, maddi manevi bütün hazlardan sıyrılarak yaşamayı başkalarının mutluluğu içinde ele alarak hizmette önde, ücrette arka saflarda bulunma felsefesiyle makam mansıp mücadelesinden kelepir sevdasından uzak kalmak bu mesleğin icmali esaslarıdır.” (a.g.e., sf. 106)
Böylece dava uğruna bir nevi tariki dünya olmuş bir serdengeçti insan grubu yetiştirmekte ve şöyle demektedir;
“Hz. Bediüzzamanın hizmet anlayışına göre eğer bir beldede onun bir talebesi varsa, orası, islam düşüncesi hesabına fethedilmiş demektir… Bu ise sahabelerin ilkleri gibi, davayı hayatının gayesi bilmekle gerçekleşecek bir husustur.” (a.g.e., sf. 227)
GELİR KAYNAKLARI:
İslam davasının gelir kaynaklarını çeşitli yollardan oluşturmaktadır.
“İslama ciddi bir dava şuuru ile uyanan insanlar kırkta bir zekat ile hiçbir şey yapamayacaklarını bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar. İslam davası bugün bizden çok daha fazla fedakarlıklar beklemektedir. Nitekim bu düşünceye uyanmış nice kudsi dava erleri vardır ki, hizmeti o ölçüde götürmektedirler. Bugün birer ümit kaynağıdır bu insanlar. Evlerinin, arabalarının, fabrika-larının anahtarını, tapularını getirip hizmete takdim etmekte ve istediğiniz yere kullanın demektedirler.” (Fasıldan Fasıla-3, sf. 57)
Bir başka yerde ise bu finans kaynakları için;
“…halka çeşitli vesilelerle müracaat ettik. Onlar da destek verdiler.” (a.g.e., sf. 75)
Kendine bağlı olanları;
“Mümin mutlaka bir yolunu bulmalı ve mutlaka zengin olmalıdır.” (Prizma-2, sf. 33)
diyerek müritlerini zengin olmaya neredeyse mecbur etmektedir. Bugün için çeşitli kuruluşlar yoluyla kontrol ettiği sermaye de katrilyonlara gelmiş olmalıdır.
Örgütlenmesinin önemli bir yanını vakıflaşma teşkil etmektedir.
“Vakıf düşüncesi: Açılmış yüzlerce imanı-hatip, kuran kursu, camiler ve bu müesseseleri besleyecek varidat kaynakları bu düşüncenin tecessüm etmiş şekilleridir. Bunların yanı sıra…okullar, yurtlar, pansiyonlar vardır.” (Fasıldan Fasıla-3, sf. 202-203)
PROPAGANDA:
Bütün bu kurmuş olduğu geniş organizasyonla çeşitli propaganda vasıtalarını kullanarak çok geniş bir yelpazeyi hedeflemekte ve adım adım yürümektedir.
“…biz tv, radyo, gazete ve dergilerden oluşan basın yayın yoluyla dinimize hizmet etmeyi bir yol, bir metod olarak benimsemişiz”(Fasıldan Fasıla-3, sf. 95)
diyerek, dinleme mevkiinde olan herkese islamı anlatmanın farz olduğunu tekrarlamaktadır. Telkinlerin çocuk yaşta daha iyi sonuç vereceğini, gençleri ancak gençlerin daha iyi etkileyeceğini, muhatabın iyi tanınması gerektiğini, yeni gelene nasıl davranılması gerektiği öğretilmektedir. Kendisine bağlı evlerde teyp ve video kasetleri dağıtılmakta bununla beyinler yıkanmaktadır. Bir video kasetinde söylediği “daha önce kolay ağlayamıyordum şimdi ise alıştım, istediğim an kolayca ağlayabiliyorum” diyerek kendi sahtekarlığını en büyük propaganda aracı olarak kullanmaktadır.
“1995 yılını yaşadığımız şu günlerde artık Allaha binlerce hamd-ü sena olsun, hocamızın sohbetleri gerek teyp, gerekse video kasetine kaydedilmekte ve hemen herkese bu sohbetlerin intikali sağlanmaktadır. (Fasıldan Fasıla-1, ÖnsözXXV. Ahmet Kurucan, s.6. 1995)
“…bir ay gibi kısa bir zaman dilimi içinde Fasıldan Fasıla’nın aranır bir kitap olması ve 22.000 adet satması” (Fasıldan Fasıla-2 Önsöz, Ahmet Kurucan)
adı edilen bu olay, nasıl bir iletişim ağının kurulduğunu göstermektedir.
“İnsan kazanma: Arkadaşların maddi açıdan desteklenmelerinin bu problemleri önleyeceği… Böyle acayip bir zamanda… namaz kılan, oruç tutan… arkadaşlara değil iki burs, canlar bile verilse azdır. Arkadaşların yakın takibe alınması şarttır. Ayrılma emarelerinin görüldüğü anda üzerine gidilmesi…” (a.g.e., sf. 113)
Saflarında inanç olarak sallanan gençlere ise şu metot uygulanmaktadır;
“Bunun için de ülfete düşenlere, afaki ve enfüsî sağlam bir tefekkür; ölüm ve ahirete ait levhaların düşündürülmesi, çeşitli hizmet müesseselerinin gezdirilip gösterilmesi; dini ve içtimai bir kısım vazifelere zorlanması… Ayrıca böylelerine mâzinin altın sayfaları sık sık mütalaa ettirilerek şanlı geçmişlerimizin nazara verilmesi; kendilerini yenilemelerine zemin hazırlanmalıdır.”(Asrın Getirdiği Tereddütler, sf. 208) “Şüpheye düşen birisi için şu hususlar üzerinde durulmasında fayda vardır. Böyle birisi, bir marifet ehline gitmeli ve götürülmelidir. Böyle bir müdahale sayesinde tedaviyi kolaylaştırma ve şüpheyi giderme önemlidir. Ayrıca şüpheye düşen kimse, düşünce ufku aydın… kimselerle sık sık görüştürülmeli…dir. Yurt içinde ve yurt dışında, düşüncemizin yürekten temsilcileriyle… görüştürülmesi çok defa bin nasihatten daha tesirli olabilir.” (a.g.e., sf. 153-154)
HEDEF:
Hizmetin askeri disiplin, plan program, fedakarlık, sabır, fırsatları kullanma, sorumluluk istediğini belirtir. Hizmetin şahsa göre olması gerektiğini söyler.
“Nefer; Din-i mübin-i islama hizmet eden herkes neferdir. Dolayısıyla bu hizmette askeri disiplin çok önemlidir.”(Fasıldan Fasıla-1, sf. 125)
Herkese kabiliyetine göre iş verilmelidir ve her ferde mutlaka bir vazife verilmelidir.
“Bu mesuliyetin yerine getirilmesinde hayatımız bile söz konusu olmayabilir. Esasen bu mukavelenin önemli bir buudunu da ölümü göze almak teşkil etmektedir.”(a.g.e., sf. 114)
diyerek bunu bakara suresinin 40’ıncı ayeti ile de destekler.
Hedefinin bir safhasının ne olduğunu bakınız nasıl açıklamaktadır;
“Komünizmanın her sahada bitişi ve tükenişi sistem arayışını daha da hızlandırdı. …şimdi eğer topyekûn insanlığa ait bir boşluğu biz, inandığımız din ile dolduramaz ve bunu kısa zamanda gerçekleştiremezsek… Bu sebeple de daha hızlı bir tempo ile çalışmamız gerekmektedir….ve az dahi olsa durmak hatadır.” (a.g.e., sf. 168)
Türkistan’daki kendi cemaatındaki kişilerin Türkiye’deki ağabey adını verdikleri kişilere gönderdikleri ve Türk Cumhuriyetleri’ndeki asıl niyet ve amaçlarını gösteren mektuplarından birinde şöyle söyleniyor;
“Muhterem Ağabeyler, biz de bütün kardeşlerimizle birlikte Hazreti Üstadımızın bu duasıyla mübarek günlerinizi ve ramazanınızı tebrik ve tesid eder…
Buradaki Meylam Firdevsi rüyasında Türkiye’ye gitmiş, bir büyük dershanede nurani yüzlü bir zat Özbekistan’dan geldiğini öğrenince “Kardeşim! Risale-i Nur Özbekistan’da bir güneş gibi doğdu, Hz. Üstadın her bir talebesi bir güneş gibidir. Kıymetini biliniz demiş…
Hakikaten bu nur güneşinin tesiri yalnız Özbekistan’da değil, Kırgızıstan, Kazakistan ve Türkmenistan’da da görülür.
Mülk bir dershane ihtiyacımızı daha evvel size arz etmiştik. Sizden gelen 4000 dolar buradaki iştiraklerle 11.000 dolara tamamlandı. Üç kiralık dershaneden başka iki de hanımlar dershanesi var…
Ayrıca her iki cemaatın ev dersleri bir hayli çoğaldı.”(Yeni Hayat Dergisi, 1999 Haziran, “Fethullah Gülen’in Orta Asya’daki Okullarının Gerçek Yüzü”, sf. 25-28)
Çağ ve Nesil-1 kitabının 25’inci sayfadaki;
“Sen! Kalk! Tarihinin boynuna vurulan bu korkunç kemende bir kılıç indir; … Ve milletin kalbinde bir ödem gibi tümsekleşen irin yuvaları birer birer dağılmaya başladı! Ya, özünden doğan gerçek aktifiteyi ve son kararı duysa ve görselerdi. Biz bütün bir millet olarak dolu dolu gözlerle bu mutlu kararı hecelemekte ve karar gününü gözlemekteyiz.”
Hedefini ise;
“Buhari ve Müslim’de zikredilen bir hadisi şerife dayanarak diyoruz ki; müslümanlar er geç bir gün mutlaka hakim olacaklar.” (Asrın Getirdiği Tereddütler-2, sf. 58)
şeklinde belirtmektedir.
“Evet, tırmanma şeridindeyiz; yükümüz çok ağır ve zirvelerde bizi görmeye tahammülü olmayan bir sürü hasmımız var.” (İnancın Gölgesinde-2, sf. 234)
“Plan ve programlar önce tasavvurla başlar. Sonra akıl sürecine girer ve birer birer düşünce ve fikir olurlar. Sonra bu düşüncenin hayata geçirilmesi için vasat ve ortamın müsait hale gelmesi şarttır. Demek oluyor ki, meselenin bir düşünce ve fikir olarak hazırlanması, bir de düşünce ve fikirlerin hayata geçirilmesi yönleri var. Biz bunların bütününe plan ve program diyoruz. Her ciddi aksiyon ve hamle, hep böyle bir plan ve programın ürünü olduğu sürece yararlı ve kalıcı olmuştur.” (Fasıldan Fasıla-2, sf. 119)
“Birisi irşadda muvaffak olduğu halde, cephede hiç iradesi yoktur. İrşaddaki başarısına bakıp da cephede vazifelendirirseniz, büyük bir fiyasko ile karşılaşırsınız. Binanaleyh bu hizmetin başarısı için insanlar iyi tanınmalı ve sonra istihdam edilmelidirler.” (a.g.e., sf. 140)
Planını programını taa 9-10 yaşından başlayarak yapmış birisi var ortada. Bir kurmay subay gibi kendine bağlı kişileri tek tek cephede mi, başka yerde mi vazifelendireceğine kadar ince ince hesabını yapan birisi!
Bakınız örgüt elemanlarına hangi talimatları veriyor?
“Hizmette önde olan arkadaşlar her an kendi durumlarını gözden geçirmekle beraber, hizmet içindeki her şahsı, mutlaka kabiliyetlerine göre vazifelendirmeyi de ihmal etmemelidirler. Vazife bizim hayatımızdır… Bu itibarla her bir ferde, önce bu işi planlayanlar tarafından mutlakabirer vazife tevdi edilmelidir.” (Fasıldan Fasıla-2, sf. 149)
Nasıl bir vazifesi olmalı ki şu aşağıdaki fikri öne sürebilsin;
“Bazen, hizmetimiz adına yüklendiğimiz işlerden dolayı öylesine bunalıyoruz ki noktalansın şu hayat, ölümün kollarında diyesiniz geliyor. Fakat birden emanetin, o’nun olduğu inancı ile irkiliyor ve bu düşünceyi büyük bir saygısızlık olarak görüyoruz.” (a.g.e., sf. 150)
Kadrolarına hedefe varma ile ilgili söylediği şu sözler ne ince bir taktik eseridir;
“Günümüzde, kaderin cilvesi olarak gözde ve gönülde bir hayli hizmet eri var. Bunlar kabiliyet ve liyakatlarını aşan önemli sorumluluklar altında bulunuyorlar… bazen hizmetteki konumu itibariyle olmazsa olmaz bir yerde bulunan arkadaş, eğer değişik mulâhazalarla bir kenara çekilse, öyle zannediyorum ki, bu davranışıyla sevap değil ihtimal günah bile kazanabilir. Çünkü daha yapılması gereken dünya kadar iş var. Alttan gelen kadro ise henüz bu işleri yapacak, hem daha iyi yapabilecek kapasitede değil… Bu itibarla bizim bütün düşünce ve davranışlarımızda hizmet gemisinin yürümesi hedeflenmeli… (her ne sebep) bu hedeflere ulaşmayı geciktirirse, bundan … vazgeçmelidir.” (a.g.e., sf. 345)
Bakın bu hedefi Fasıldan fasıla-3 kitabına Önsöz yazan Ahmet Kurucan nasıl tarif ediyor:
“Yeniden islama dönüşün yaşandığı zaman diliminde Türkiye’de bu gelişim ve değişimin öncülerinden olan M. Fethullah Gülen Hocaefendi ve onun yol gösterdiği çizgide hareket eden gönüllüler topluluğu…”
“İstidatlı, metodolojiye açık, sistemli çalışabilen, mesaisini iyi tanzim eden, müşahedelerini iyi değerlendirebilen, aklını iyi kullanabilen, haber-i mütevatirden çok iyi istifade eden insan sayısının artması ölçüsünde HEDEFE ULAŞMA kolaylaşır.” (a.g.e., sf. 194)
Ne yapacaksın bu kadar çok bu vasıfta insanı? Gayenin düzeni değiştirmek olduğu daha nasıl anlatılsın ki.
“Gelecek nesil için: İkinci dünya savaşında Hitler, … nasıl arkadan gelenler üzerlerinden geçebilsin diye tankların bazısını bataklıklara yığmışsa, aynı şekilde bir nesil de, arkadan gelen nesillerin kurtulması adına kendini feda etmelidir. Türkiye’de şu anda yaşanan süreç budur.” (Fasıldan Fasıla-1, sf. 110)
Hani bu adam barışçıydı? Bu adam ve örgütünün Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Atatürk ile şimdilik gizli bir savaş içinde olduğu hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar açıktır. Yukarıdaki ifade ise bunun bir zaman açık savaş halinde tezahür edebileceğini belirtiyor.
Şöyle ki;
“Bu mesuliyetin yerine getirilmesinde hayatınız bile söz konusu olmayabilir. Esasen bu mukavelenin önemli bir buudunu da ölümü göze almak teşkil etmektedir. İşte konuyla alakalı kur’an ayeti: ‘Allah müminlerin mallarını ve canlarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, öldürülürler.’ Bu tevratta, incilde ve kur’anda Allah üzerine bir hak bir vaaddır. Ahdini Allahtan daha çok yerine getiren kim olabilir? O halde, o’nunla yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinin. Gerçekten bu büyük bir kazançtır.” (Fasıldan Fasıla-1, sf. 124)
“Girin bu sorumluluk altına ve asırlardan beri yaşanan bir hayatın vebalinden kurtarın neslimizi… kurtarın çağınızı… çağınızın insanlarını.” (Fasıldan Fasıla-3, sf. 98)
“Evet Avrupa islama gebedir ve yakında hamlini vaz’edecektir. İslam dünyasında ise doğum tamamlanmak üzeredir.” (Sonsuz Nur-1, İnsanlığın İftihar Tablosu, sf. 234)
“Medine döneminde ise, iktisat ve içtimaiyata, hukuk ve muharebelere ait meselelerin gündeme geldiğini ve bir site devletin kurulma çalışmalarının başladığını görüyoruz. Bütün peygamberler için değişmeyen bu kanun, başka hiçbir devirde de değişmeyecektir.” (İnancın Gölgesinde-2, sf. 207)
Demek ki kanun islami bir devlet kurmaktır. Mesele bu kadar sarih.
“Şu anda …Anadolu topraklarında hızla öze dönüşün yaşandığı yeni bir diriliş döneminde sayılırız. Bu diriliş toplumun bütün ünitelerinde birlikte yürüyor.”(Fasıldan Fasıla-3, sf. 181) diyerek bakınız nasıl bunu tarif ediyor.
“Zaman lehimize çalışıyor: Hiç şüpheniz olmasın zaman müslümanların lehine işlemektedir. Şimdilik net olarak keyfi ya da kemmi bir buudumuz yoksa da, nasıl anne karnında ceninin doğmasına –olağan üstü şartlar dışında- kesin gözüyle bakılıyorsa, öyle bizim durumumuz da şu anda artık doğuma yaklaşmış bir cenin gibi kabul edilebilir. Evet bir millet, bugün olmasa da yarın, mutlaka sorumsuz insanların elinden dünyanın idaresini almak zorundadır.” (Fasıldan Fasıla-1, sf. 112)
KURDUĞU ORDU:
Bütün bu hedeflere İslami ordu, Fecir ordusu, Işık ordusu veya mücahitler dediği insanlarla ulaşacağını hesap etmektedir.
“Efendimiz Mekke’de peygamberliğiyle ilk zuhur ettiği dönemde bile etrafında boğazlanmaya hazır mücahitler vardı.”(Fasıldan Fasıla-2, sf. 142-142)
Bu orduyu bir başka yerde;
“Evet, Sezai Beyin ifadesiyle fecr ordusu artık gün yüzüne çıkmıştır. Bu kutsi davaya omuz verecek genç ve dinamik kadro iş başındadır.” (Fasıldan Fasıla-3, sf. 97)
diye tarif etmiştir.
“Hasılı, bu gençler topluluğunun bir fütûvvet ordusunun yapacağı daha çok şeyler var.” (a.g.e., sf. 98)
diyerek hedefe mutlak varılacağını belirtmektedir.
“Müminde gerilim, din ve dine ait şeyleri, dini duygu ve düşünceyi aşıkâne arzu etmesi, ızdırap çekmesi hatta bu hususta huzursuz olması, dinin hayata hakim olmasını, başta kendi milleti olmak üzere, insanlığı dini duygu ve düşünceye uyarmayı en büyük emel, hatta hayatın gayesi bilmesidir. Ayrıca küfre küfrana, ahlaksızlığa ve delalete karşı nefret duyup, nefret göstermelidir ki canlılığını koruyabilsin. Aksine az gevşeklik gösterdiği takdirde din adına bir şey yapamaz.” (Asrın Getirdiği Tereddütler-2, sf. 139)
“Öyleyse geleceği kucaklamayı planlayanlar, oturup o’nu bekleyeceğine, kendilerini ona asker olarak yetiştirme gayreti içine girmelidirler. Tâ ki geldiğinde hazır olan askerinin başına geçebilsin.” (Prizma-1, sf. 25)
“Dosta itminan, mütehayyire ikna, düşman ve müfterilere ilzam (susturma) ve iskât (yoketme) mesajı…” (Sonsuz Nur-1, İnsanlığın İftihar Tablosu, sf. 1)
Bir kısım insanlara bulduğu tanım kobradır.
“Kobralara Merhamet: Bu itibarla, müslümanlara taarruz eden kimseleri affetme kobralara merhamet olsa da, insanlığa zulümdür.” (Fasıldan Fasıla-1, sf. 93)
Bu dönemi ise şöyle tarif eder:
“Bu dönem diğer dönemlerde olduğundan fazla mağrem ile mağnem’in at başı olduğu bir dönem.” (Fasıldan Fasıla-3, sf. 82)
Mağremin anlamı “diyet ödenmesi gereken” demektir. Mağnem ise “düşmandan ele geçirilen mal” demektir. Böyle Osmanlıca terimler kullanarak bu dili anlayan kurmaylarına vaazlarında mesajlar vermektedir. Diyet ödenip, ganimet elde edildiğine göre Fethullah Gülen ve ekibi büyük bir savaş içinde bulunuyor demektir.
KADRO:
Ordu ya da kadro elemanlarını 40 yıl önce yetiştirmeğe başladığını söylüyor.
“1960 senesi yaz döneminde kamp yaptık. Hepimiz 70 kadardık, ikinci ve üçüncü kamplar daha kala-balıktı. Hatta üçüncü sene her an üç yüz kadar talebe bulunuyordu.” (Küçük Dünyam, sf. 105)
“Talebenin aklı, ruhu, kalbi terbiye edilsen diye kamplar kuruluyordu.” (a.g.e., sf. 116)
Devam ediyor;
“Kamplarda okunan kitaplar, Arapça tedrisat, orayı adeta bir medreseye çeviriyordu …kamplarda askeriyenin disiplini, tekkenin edebi ve medresenin ilmi bütünleşiyor ve hayalimizdeki …dünyaya ilk adım atılmış oluyordu.” (a.g.e. sf. 122)
Kamplarda yapılan ama burada söylenmeyen şeyler de vardı. Askeri eğitim ve yakın döğüş, uzak doğu sporları. Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde ortaya çıkan tablo Cumhuriyet için büyük bir tehdittir. Ve işte o kamplardan bu günlere, sayıları binli rakamlarla ifade edilen kadrolara, her mahallede bir ya da birkaç ışık evine kadar gelindi. O zamanın kamplarında hedefi şöyle belirtiyor:
“Disiplinli ama ruhaniyetli insanlar yetiştirmek tek gaye ve hedefimizdi… Gece yürüyüşleri, gündüzleri koşular, yat-kalklar hep bu hedefe yönelikti.” (a.g.e., sf. 124)
“Arkadaşlarımız Türkiye’nin her yerinden istedikleri talebeleri gönderiyorlardı.” (a.g.e., sf. 122)
Gülen bu kadroları şöyle tarif etmektedir;
“Yeryüzünde her zaman, islami hizmeti omuzlayacak bir hasbiler kadrosu olmalıdır, …bu fedailer, insanlığa hakiki bir tebliğcinin nasıl olması gerektiği dersini de vermelidir. İşte hayallerimi süslediğim KADRO ve işte BÜYÜK DAVA’nın büyük hamleleri… Bu millet şimdi artık lafa değil, yaşantıya bakıyor.” (İrşad Ekseni, sf. 109).
Bu kadroların davranışlarını ise şöyle belirtiyor;
“Son günlerde yüzlerce arkadaş şahadet için bu fakirden dua istedi.” (Fasıldan Fasıla-1, sf. 70-71)
Bunların ise ruh hallerini şöyle tarif ediyor;
“Bir asrı aşkın zamandan beri çeşitli zulüm, mağduriyet ve haksızlıklar altında sürekli inleyen bu kuşak, öylesine bilenmiştir ki, çok yakın gelecekte o, polatlaşan ruhuyla, kendine bu mezelletleri reva görenlerin karşısına dikilecek ve mutlaka onlarla hesaplaşacaktır.” (Fasıldan Fasıla-2, sf. 15)
Kendisinin kadrosuna güvenini ayrıca şöyle ifade ediyor;
“5-10 insanla cihanı fethetmemiz mümkündür.” (a.g.e., sf. 198)
“Fakir (yani kendisi) her zaman geçmişe sığınıp onun hülyaları ile yaşayıp ve geleceği de onun üzerine karınca kararınca bir dantela gibi örmeyi gaye-i hayal edinmiş biri olarak bir neslin yetişmesi için çok başarılı olmasam da hep çırpınıp durdum. Yıllar ve yıllar hep genç nesiller arasında, selef-i salihin ölçüsünde geleceği kucaklayarak, insanlar arasında durdum.” (Fasıldan Fasıla-3, sf. 30)
“Ben bütün dengelere başkaldırarak başkalarının arkalarından koştuğu şeyleri ayağının ucuyla bir kenara itecek insanlığın iftihar tablosunun beyanı içinde dininden, diyanetinden dolayı kendilerine deli denecek 5-10 insan istiyorum… Ne olur Allahım! Senin hazinelerin geniştir. İsteyene istediğini ver; bana da bu ölçüde 5-10 insan. N’olur Allahım! (a.g.e., sf. 127)
Neden istiyordu bu 5-10 tam militan insanı? Bu 5-10 insanı örgütünün temeli yapacak. Bunları çoktan bulmuş olmalı ki, kurduğu örgüt kendi ifadeleriyle;
“…evet sizler henüz hizmet itibariyle 18 yaşında sayılırsınız (1978’den itibaren). Buna karşılık, hizmet düşünce ve sistematiğimizi kabullenip sahip çıkanların adedi ve bu düşüncenin ulaşmış olduğu coğrafya itibariyle hadiseye bakacak olursanız, bir açıdan Osmanlıdan çok çok ileride olduğunuz rahatlıkla söylenebilir.” (a.g.e., sf. 106-107)
Bu sözleri söylediği zaman 1994 yılı olduğuna göre, bir de o zamandan bu yana eklenenleri düşünürsek eğer, faaliyetlerinin tehlike boyutlarını da hangi ölçüde aşmış olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.
“Zira din adına en büyük aksiyon sahibi şahsiyetleri yetiştirmek senin bu gayretine bağlıdır.” (İrşad Ekseni, sf. 42)
“Bizler geleceğin mimar ve kurucularını, meseleleri çıkış noktalarına, sebeplere göre değil, gayelere göre mütalaa edecek yüksek himmetli bir kadro olarak düşünüyoruz.” (sf. 30)
“İnsanlığın gelecekte alacağı cebri-keyfiyet, hele içinde bulunduğumuz dünya itibariyle bizi o türlü dikkat ve teyakkuza zorluyor ki, şu anda aceleden vereceğimiz herhangi bir kararın, ileride telâfisi imkansız hatalara sebebiyet verme ihtimali vardır.” (Çağ ve Nesil-1, sf. 30)
“Ben şu yirminci asırda, din-i mübin-i islama sahip çıkan delikanlıları sahabinin velayetine mazhar görüyorum.” (Asrın Getirdiği Tereddütler-1, sf. 183)
“Evet artık yatarken şakakları zonklayanlar çoğalmıştır. Bugün insanlığın ve imansızların ızdırabını ruhunda yaşayan binlerce genç vardır. … büyük davanın altına girmeye azmetmiş, onlara (sahabilere) denk işler yapma gayreti içinde yepyeni bir nesil terütaze ümidden mesajlarla hizmetteki yerlerini almaya çalışmaktadırlar.” (Asrın Getirdiği Tereddütler-3, sf. 73)
“Hemen her alanda büyümemizin, sebepler planında garantisi olan faaliyetleri bu kudsiler kadrosu gerçekleştirme yolundadır.” (Prizma-2, sf. 74)
“Evet, her ferd, ben niye fiili mücahedenin önünde, ön cephede, ölüm ilk defa kendine gelecekler arasında… yerini alamadım dememesi ve bu teessürü vicdanında duymaması için şimdiden kendini şartlandırmalıdır. Evet, artık söz değil, hamle ve aksiyon devri.” (Prizma-1, sf. 35)
Eyleme geçeceğini açık açık dünyaya ilan ediyor.
“Halbuki gündem belirlemek ve hadiselerin nabzını elde tutabilmek için, devamlı fikir ve düşünce üreten bir beyin kadroya ve bu düşünceleri pratiğe dökebilecek dinamik insanlara ihtiyaç vardır. Tabii bütün bunlar, bir plan ve program gerektiren işlerdir.” (Fasıldan Fasıla-2, sf. 118-119)
DSS
“Madem ki; düşünceyi zindana koymayan, hakikat sevgisini zincire vurmayan bir millet, o cesur ve adil Türkler var, üzerinde hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm sürdüğü bir güneş ülke neden vücut bulmasın…”
“NE MUTLU TURKUM DIYENE”
M.K.ATATURK
X
Yorumsuz…
Von: AmerikadakiAyYildiz , Im Auftrag von Naci Kaptan
Gesendet: Montag, 26. November 2007 21:22
SAYGIN OKURLAR VE ARASTIRMACILAR ,
SAYIN H.VURAL VURAL’IN ILETISINI DUZENLEYEREK SUNUYORUM.
SAYIN VURAL’A TESEKKUR EDERIM.
YAZI UZUNDUR FAKAT ARASTIRMACILAR ICIN DEGERLI
BIR YAZIDIR.
Naci Kaptan
Gülen örgütüne sıçramayı yaptıran, 1986’da yakalanmışken onu İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı kuvvetlerinin elinden alan dönemin başbakanı Turgut Özal’dır. Gülen, en büyük gelişmeyi, ABD vatandaşlığı ve CIA görevliliği, Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nce soruşturulan Tansu Çiller’in başbakan olduğu 1993-1997 yılları arasında yaptı.
(Washington haber)
Gülen örgütü, 12 Eylül Amerikancı askeri darbesinin “Türk İslam sentezi”ni resmi kültür politikası olarak benimsediği, tarikatların “sivil toplum örgütü” olarak kutsandığı, yeşil sermayenin önünün dizginsiz açıldığı koşullarda gelişti.
Fethullah Gülen örgütünün sıçrama yapmasıyla, ABD’nin dünyadaki etkinliğinin artması arasında bir paralellik bulunuyor.
Gülen örgütü, ABD’de Reagan iktidarında, Sovyetler’i çözmek amacıyla yürütülen ve 1981’de resmileşen “Demokrasi” projesinin bir ürünü olarak serpiliyor. Demokrasi projesi, 1970’li yıllarda, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin belirlediği Yeşil Kusak politikasının bir üst aşamaya çıkarılmış hali.
ABD’nin Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler Birliği’ni içeriden çökertmek için örgütlediği ve büyük olanaklarla yürüttüğü “CIA muhalefeti”nin, Gülen örgütünün önünü açtığını saptıyoruz. Sovyet blokuna karşı yürütülen psikolojik savaşın en önemli aygıtı Hür Avrupa Radyosu, Fethullah Gülen’i bültenlerinin baş konusu yapıyor.
Amerika’nın Sesi radyosunun değişik lehcelerdeki Türkçe yayınlarında,
Gülen ve misyonu döne döne övülüyor.
25 KASIM 2007 CUMHURİYET gazetesinin 8 nci sayfasında
“GÜLEN adına Kürsü açıldı” başlıklı yazıda ;
Salya – Sümük ağlayan , ABD işbirlikçisi İMAM Fethullah GÜLEN Cemaatinin Uluslar arası faaliyetini yoğunlaştırdığı, 25 – 27 Ekim’ de Londra’ da Lordlar Kamarasında ve 3 Kasım’ da San Antonio’ daki Texas Üniversitesinde düzenlenen “GÜLEN HAREKETİ” konulu konferansların ardından AVUSTRALYA’ da çalışmalar yapacak bir kürsünün açıldığından bahsedilmektedir.
Önceki gün aynı ülkenin Katolik Üniversitesinde, işbirlikçi Fethullah GÜLEN adına “İslamiyet dersi ve Müslüman – Katolik Diyaloğu” adlı kürsünün açılışı yapılmıştır. Kürsünün açılısina , TÜRKİYE’ den gelen 30’ a yakın katılımcı ve çok sayıda AVUSTRALYA’ lı bilim ve siyaset adamı katılmıştır.
Törene A – KE – PE den ;
İstanbul MV Reha ÇAMUROĞLU, Antalya MV Yusuf Ziya İRBEÇ, Adana MV Vahit KİRİŞÇİ , Düzce MV Celal ERBAY,
Prof Dr. Şerif Ali TEKALAN ,
Prof Dr. Doğu ERGİL,
Prof Dr. Suat YILDIRIM,
Prof Dr. Alpaslan AÇIKGENÇ,
Prof Dr. Hüseyin ELMALI,
Prof Dr. Nafiz GÜRDOĞAN,
Prof Dr. Hüseyin ALGÜL,
Prof Dr. Ahmet GÜÇ,
Prof Dr. Abdurrahman KURT,
Prof Dr. Recep KAYMAKCAN,
Prof Dr. Abdullah ÖZBEK,
Koca kafa Fehmi KORU
Takunyalı Özal’ın Eski Sağlık Bakanı Bülent AKARCALI
ve daha çok sayıda basın mensubunun , açılışta bulunduğu yazılmaktadır.
Bu arada , , bu merasimde bulunmakta olup,
Kürsüye Prof Dr. İsmail ALBAYRAK atanmış.
Kürsünün açılışında bulunanlar arasında ;
STAR gazetesi Baş yazarı Prof Dr. Mehmet ALTAN ,
Bilgi Üniversitesi Tarih Bölüm Bşk. Prof Dr. Mete TUNÇAY ,
Akademisyen ve Referans gazetesi başyazarı Prof Dr. Eser KARAKAŞ,
Uluslar arası TÜRK Üniversiteler Birliği Bşk. Prof Dr. Şerif Ali TEKALAN ve
Sabah gazetesi yazarı Mahmut ÖVÜR’ün de katılacağı çeşitli PANEL’ ler düzenlenecekmiş.
Her nedense hep aynı kişiler birlikte, işbirlikçiliğe soyunup , 2. CUMHURİYETÇİ’ LER olarak, ATATÜRKÜN KURDUĞU GENÇ CUMHURİYETİN altını oymaya çalışıyorlar. Nasıl bunlar gibi daha bir sürü Prof’u bu kafada yetiştirmişiz.
HAYRET ??????
Ayrıca nedense bu tarikat mensubu DİN BEZİRGANLARI – AVUSTRALYADA soluğu alıyorlar. Başbakan görevlisi İMAM ‘ da oralara gitmişti. Orası galiba çok emniyetli geliyor bu tip insanlara. Acaba oradaki bankalarda para mı biriktiriyorlar.
Sümüklü İmam hakkında gelen epey detaylı bir iletiyi , Ek’ te bilgilerinize sunuyorum.
H. VURAL VURAL
( E ) Dz. Kur. Kd. Alb.
Bu yazıyı Kim yazmış, Origine Kime aittir. Bir sürü doğru bilgi ve kıymetlendirme var.
H. Vural VURAL
Fethullah Gülen’in ABD ile kurduğu köprü hep işlektir. Gülen, yükselişindeki büyük basamakları Amerikancı liderlere borçludur.
Örgütün kuruluşuna harç koyan, 1960’li yıllarda dönemin uzun süre başbakanlık yapan Süleyman Demirel’dir.
Gülen, uluslararası ölçekte faaliyetini, ABD’nin Türkiye’de en güçlü olduğu yılda, 1980’de başlatmıştır. Devletin içindeki kaynakları o kadar sağlamdır ki, askeri müdahale yapıldığı, 12 Eylül’den bir gün sonra 13 Eylül 1980’de, hakkındaki operasyon emrini öğrenip kaçabilmistir. 12 Eylül yönetimi, bir yandan aranıyor iken onu Çanakkale Merkez Vaizliği’ne atamıştır. 12 Eylül döneminde örgütlenme faaliyetleri katlanarak devam etmiştir. Gülen örgütüne sıçramayı yaptıran, 1986’da yakalanmışken onu İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı kuvvetlerinin elinden alan dönemin başbakanı Turgut Özal’dır. Gülen, en büyük gelişmeyi, ABD vatandaşlığı ve CIA görevliliği, Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nce soruşturulan Tansu Çiller’in başbakan olduğu 1993-1997 yılları arasında yaptı. (Washington haber)
Gülen, Çiller iktidarinda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terfi ve tayinlerine bile müdahale edecek güce ulaşmıştı. Fethullah Gülen, bir orgeneralin kuvvet komutanı olarak atanmaması için hangi girişimlerde bulunduğunu bizzat kendisi 10 Ekim 1995’te basın toplantısında açıklamıştı.
Reagan’in Demokrasi Projesi ve Ulusal Demokrasi Vakfı
Fethullah Gülen örgütünün sıçrama yapmasıyla, ABD’nin dünyadaki etkinliğinin artması arasında bir paralellik bulunuyor.
Gülen örgütü, ABD’de Reagan iktidarında, Sovyetler’i çözmek amacıyla yürütülen ve 1981’de resmileşen “Demokrasi” projesinin bir ürünü olarak serpiliyor. Demokrasi projesi, 1970’li yıllarda, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin belirlediği Yeşil Kusak politikasının bir üst aşamaya çıkarılmış hali.
ABD’nin Çelik Çekirdeği, bir yandan en kati Amerikancı askeri diktatörlükleri ayakta tutarken, bir yandan da örgütlediği CIA muhalefetine “insan hakları ve demokrasi” ihracı görevi veriyordu. “İnsan hakları”ndan kasit, tabii ki etnik, dinsel ve kültürel haklardı. Dünyanın her yanını saran din ve mezhep savaşları, mikro miliyetçiliğin kışkırtılmasıyla milyonların canına mal olan milli boğazlaşmalar, bu projenin eseridir. Bu projeyi yürütmek için bir de örgüt kuruldu. National Endowment for Democracy. Yani Demokrasi Vakfı. Kısa adıyla NED diye anılan vakfın, CIA’dan daha etkin bir örgüt olduğu Newsweek dergisi tarafından teslim ediliyor.
ABD’nin “Project Democracy” si İslam ülkelerinde “Ilımlı İslam”ın geliştirilmesi olarak piyasaya sürüldü. Ilımlı İslam ideolojisiyle, hem “dinlerarası diyalog” için zemin oluşturuluyordu, hem de ABD’nin laiklik zemininde yükselen ulusal devletleri tahrip etmesinin aracı olarak işlev görüyordu. Ilımlı sözcüğü, İslam fundemantalizminde bir ılımlılık değildi. Şeriatın koyu iktidari için mücadele eden Ilımlı İslamcı örgütler, ABD yönetimine ve politikalarına karşı “ılımlı” olmalıydı.
Pentagon tarafından İslam coğrafyasında “ılımlı İslam” hareketinin önderi olarak sayılan Gülen, kendi cemaatine ait Zaman gazetesinin 4 Eylül 1997 tarihli sayısında yayımlanan açıklamalarında, Batı ile ilişkiler hakkında şu değerlendirmeleri yaptı:
“İnanmış bir insanın Batı karşısında, Batı’yla entegrasyon karşısında, Amerika’yla entegrasyon karşısında olması katiyyen düşünülemez.”
(Zaman gazetesi, 4 Eylül 1997)
Gladyo’nun Rolu
Gülen örgütü, 12 Eylül Amerikancı askeri darbesinin “Türk İslam sentezi”ni resmi kültür politikası olarak benimsediği, tarikatların “sivil toplum örgütü” olarak kutsandığı, yeşil sermayenin önünün dizginsiz açıldığı koşullarda gelişti.
Gülen örgütünün gelişmesi, sadece bu iklimin dolaysız sonucu değil. Devlet içinde örgütlenen Amerikancı paralel devletin doğrudan bir müdahalesi var. Gülen’in Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’nca yakalanmasına karşın aynı gün serbest bırakılmasıyla, cezaevindeki ülkücü gençlerin gruplar halinde Fethullah Gülen örgütüne intisap etmeleri ayni döneme rastlıyor. Gülen’in, Gladyo’nun tetikçileri Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı’larla ilişkisi de 1980’li yılların sonunda görülüyor. 1980 öncesinde MHP’ye bağlı Ülkü Ocakları Derneği’nin Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Çatlı’nın 1996 yılında Türkiye’de büyük yankılara yol açan bir trafik kazasında üst düzey bir emniyet mensubuyla birlikte ölmesiyle, Özel Harp Dairesi’nin yetiştirdiği Gladyo tetikçilerini kamuoyu önüne çıkarmıştı.
Gülen, bu yıllarda cezaevinde mağdur durumdaki sahipsiz ülkücülere büyük maddi yardımlarda bulunuyor. Komünizmle Mücadele Derneği’yle Fethullah Gülen’in ikinci kucaklaşması bu döneme denk düşüyor.
MHP’nin ikiye bölünmesi, Muhsin Yazıcıoğlu’nun Büyük Birlik Partisi’ni kurmasında da Fethullah Gülen’in belirleyici rolü saptanıyor.
Büyük Birlik Partisi’nin militanları 1990 sonrasındaki bütün uluslararası etnik terror eylemlerinde rol alıyor: Bosna’da, Çeçenistan’da, Gürcistan’da, Azerbaycan’da, Keşmir’de ve Sincan’daki şeriatçı terror militanlarının kaynağı Büyük Birlik Partisi oluyor.
Moon Tarikati ve Fethullah Gülen
Fethullah Gülen’in CIA ile ilişkilerini sürdürmede en önemli örtülerinden biri, Dinlerarası Diyalog oldu. Bu örtü de bir ABD imalatı. 1950’lerden itibaren dünyanın efendiliğine soyunan ABD, kıtalararası imparatorluğunu sürdürmek için, her kıtasal din içinde kendisine bağlı bir tarikat örgütledi. Bu tarikatların hepsinin söylemi aynı: Dinlerarası diyalog. CIA denetiminde yürütülen bu faaliyetin ilk başarılı örneği Moon tarikatı. 1951’de Kore’yi işgal eden ABD, Güney Kore’yi sömürgeleştirirken bir de Hristiyan tarikati kurdu. Ve Güney Kore nufusunun yüzde 40’ı, Budistlikten vazgeçip Hristiyan oldu. Bu başarıdaki en önemli pay, bilinen adıyla Moon tarikatının. Resmi adıyla anarsak; Birleştirme Kilisesi.CIA’nın kurduğu Kore CIA’nın Washington temsilcisi Albay Bo Hi Pak da, Moon tarikatının en güçlü ismi. CIA, Moon tarikatını kullanarak Dünya Anti Komunist Ligi’ni örgütledi.
Türkiye’de kurulan Komunizmle Mücadele Dernekleri de, Dünya Anti Komunist Ligi’nin uzantıları. Moon tarikatı, 1978’de, ABD’de bir Kongre soruşturmasına uğradıysa da etkisini yitirmedi. Reagan döneminde Irangate skandalında boy gösterdiğini görüyoruz. George W. Bush iktidarında Moon tarikatının sahibi olduğu Washington Times gazetesi, neoconservatism ve ABD saldırganlığının başlıca araçlarından biri oldu.
Fethullah Gülen’in Türkiye’de yayınlanan Zaman gazetesi ile Washington Times arasında sıkı işbirliği artarak sürüyor.
İsrail ile Ilişkinin Ayırt Ediciliği
Moon tarikatının, Latin Amerika’daki askeri diktatorlüklerle, Israil üzerinden kurduğu uyuşturucu ve teror bağı dikkat cekici. Fethullah Gulen’in Israel ile yakın ilişkisi de onun en ayırt edici özelliği.
Körfez Savaşı’nda, Irak yönetiminin Israil’e attığı Scud fuzesi üzerine Istanbul’da verdigi vaaz ve döktüğü göz yaşları ve ettiği bedduaların kaseti, Islamcılar tarafından elden ele dolaştırılıyor.
Israil ile ilişki, ABD açısından kilit öneme sahip. Graham Fuller’in Islamcı hareketi konu alan Kuşatılanlar kitabında, Islamcı hareketlerin Batı ile entegrasyon için yapması gerekenlerin başında Israil ile iyi ilişki geliyor.
(Graham Fuller, I. O. Lesser, Kuşatılanlar, Sabah Kitapları, Istanbul, 1996, s.126.)
Gülen’in Islamcı kitleleri kendisinden soğutma tehlikesine karşın, Kudüs Bashahami ile yakın ilişkisi ve Fethullahçiların işadamları derneği ISHAD’ın Israil’le bağları, bu politikanın gereği olarak kuruluyor.
“Abramowitz’le Beni Kasım Gülek Tanıştırdı”
Moon tarikatı ile Fethullah Örgütü arasındaki bağ, hedef benzerliğinden ibaret değil. Organik ilişki var. Moon tarikatının Türkiye halifesi, Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Sekreterlerinden Kasım Gülek ile Fethullah Gülen’in dostluğu artık saklanmıyor
Gülen’in reklamını değişik yayın organlarında yapan yazar Hulusi Turgut, 21 Ocak 1998 tarihli Yeni Yuzyıl’da bu ilişkiyi şöyle anlatıyor:
“Kasim Gülek, Fethullah Gülen’le çok iyi dostluk ilişkileri içinde bulundu. Gülen, Kasım Gülek’le sık sık görüşürdü. Vefatı üzerine bu eski dostunun cenaze namazını kıldırmıştı. Fethullah Gülen’e sorduk: ‘Amerika, sizlerle ilgili referansı merhum Kasım Gülek’ten mi aldı?’ Gülen bu konuda şunlari söyledi: ‘Kasım Gülek beyin baldızı Amerika’daydı. Yani Pentagon’la irtibatları vardı. Eğer kendisine değişik platformlardan, Beyaz Saray’dan sormuşlarsa ‘Bunlar nedir?’ diye, o da ‘Endişe edilecek bir şey yoktur’ demiştir, referans vermiştir.”
(Yeni Yüzyıl gazetesi, 21 Ocak 1998)
Gülen, 1 Eylül 1997 tarihli Zaman gazetesinde bu ilişkiyi şöyle açıklıyor:
“ABD’de görüştüğüm insanlardan biri Abramowitz’di. O, Türkiye’de bir zaman elçi olarak kalmıştı. Müşterek dostumuz Kasım Gülek Bey vardı.
Onun vasıtasıyla gıyaben onu tanıyorduk Türkiye, şimdiye kadar çok Ölüm-Kalım krizlerine maruz kalmıştır. Bunu isterseniz bir kriz sayın ama bu millet bunu aşar dedim. Hatta bu ses, imkanı varsa Beyaz Saray’a kadar, Kongre’ye kadar, Pentagon’a kadar götürülmeli dedim.” (Zaman gazetesi, 1 Eylül 1997)
Gülen, 1992 yılında ABD’ye gittiğinde, Kasım Gülek’in, Pentagon’da albay olarak görev yapan, sonra şüpheli bir şekilde ölen baldızı aracılığıyla Pentagon ve CIA yönetimi ile ilişkiye geçtiğini de anlatıyor.
Moon tarikatı ile Fethullah Gülen’i birleştiren bir diğer isim; Gladyo’nun tetikçisi Abdullah Çatlı. Çatlı, 1981 yılında Dünya Anti Komunist Ligi’nin toplantısına katılıyor. 1992’de Gülen’i ABD’de havaalanında karşılayan da, Abdullah Çatlı.
Falun-Gong, Scientology, Moon ve Gülen Birlikteliği
Hızla yayılan ve büyük mali olanaklara sahip CIA bağlantılı bir başka tarikat da, Scientology adını taşıyor. Scientology’nin, gerek ABD’de gerek Avrupa’da en sıkı ilişki içinde olduğu güç, Fethullah Gülen örgütü. Scientology, aynı zamanda Moon tarikatı ile çok sıkı ilişki içinde. CIA’nın denetimindeki bir diğer tarikat da Çin’de faaliyet yürütüyor: Falun-Gong. Her dört tarikatin da teorisi, dini yorumlayışları, çalışma tarzları ve hedefleri arasında olağanüstü uyum var. Kuşkusuz bunun nedeni, komuta merkezinin aynı olması. Hepsi, CIA’nın örtülü faaliyetleri için kullanılıyor ve yönlendiriliyor.
Hristiyan Misyonerlerinin Yolunu Izledi?
Türkiye’de diğer tarikatlar Kur’an kursu ve imam hatip liseleri gibi doğrudan dini eğitim kurumlarına önem verirken, Fethullah Gülen cemaati, Turgut Özal döneminde, yurtiçinde özel Anadolu liseleri ve kolejler açmaya basladı. Fethullah Gülen, bu okullarda, Hristiyan misyonerlerinin taktiğini izleyerek, temel bilimler alanında eğitime ağırlık verdi.
Osmanlı Imparatorluğu’nda örgütlenmek isteyen Hıristiyan Misyonerleri de, önce teoloji alanında eğitim veren okullar kurmak istemiş, başarılı olamayınca, temel bilimler alanında eğitim veren kolejler kurmuştu. 1915 yılında Osmanlı coğrafyasında, Hıristiyan Misyonerleri’nin Amerika’daki en büyük örgütü American Board’a bağlı 600’den fazla okulu vardı. Amerikan kolejleri, Osmanlı
Imparatorluğu’nun parçalanmasında çok önemli roller oynadı. Atatürk, Cumhuriyet’le birlikte bu okulları kapattı. Türkiye, NATO’ya girdikten sonra bu okullar yeniden acıldı.
Misyoner kolejlerinde Hıristiyanlık eğitimi gizli yapılıyordu. Fethullah okullarında tarikat eğitimi ise yurtlarda ve öğrencilerin barındırıldığı “Işık evi” denen apartman dairelerinde yapılıyor. Universiteye girmenin çok zor hale getirildiği Türkiye’de Fethullah Gülen’in kurduğu okullarda, devlet okullarından daha iyi eğitim veriliyor, bu nedenle aileler çocuklarını getirip Fethullah’a teslim
ediyorlar. Ancak bu liselerden yetişen çocukların tamama yakını, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Atatürk’e düşman hale getiriliyor, ABD hayranı yapılıyor.
Uluslararası Okullar Nasıl Kuruldu?
Sovyetler Birliği’nin çözülmesi üzerine Gülen örgütü uluslararası okullar atağina geçti. Gülen’in öncelik verdiği ülkeler de dikkat çekici: Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar.
1992’den itibaren, öncelikle Orta Asya Türk cumhuriyetleri olmak üzere Kafkas ve Balkan cumhuriyetlerinde, “Fethullahcı” diye bilinen vakıf ve şirketler, art arda kolejler açtılar. Ardından Asya ve Afrika ülkeleri geldi.
Su anda 5 kıtada, 52 değişik ülkede 21 öğrenci yurdu, 6 Üniversiteye hazırlık kursu, 257 lise, 21 dil okulu ve 6 üniversiteleri bulunuyor.
Okullar için bir yılda harcanan paranın toplamı, Gülen tarafından 1
milyar 205 milyon dolar olarak belirtiliyor.
ABD’nin Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler Birliği’ni içeriden çökertmek için örgütlediği ve büyük olanaklarla yürüttüğü “CIA muhalefeti”nin, Gülen örgütünün önünü açtığını saptıyoruz. Sovyet blokuna karşı yürütülen psikolojik savaşın en önemli aygıtı Hür Avrupa Radyosu, Fethullah Gülen’i bültenlerinin baş konusu yapıyor.
Amerika’nın Sesi radyosunun değişik lehcelerdeki Türkçe yayınlarında,
Gülen ve misyonu döne döne övülüyor.
Osmanlı Imparatorluğu toprakları içinde açilan Amerikan kolejleri kime hizmet ettiyse, Gülen’in okulları da aynı hizmeti görüyor. Bu okullar hep CIA’nin ilgi duyduğu ülkelerde açılıyor. Okullara ABD’deki Yahudi lobisinin de ilgi duyduğuna dikkat çekiliyor.
CIA’nın Ilgi Alanlarında
Okulların ülkelere dağılımı şöyle oldu: Kazakistan (28), Rusya Federasyonu’na ait ceşitli bölgeler (24), Özbekistan (18), Türkmenistan (15), Azerbaycan (14), Kırgızistan (11). Bunları Arnavutluk ve Mogolistan (4’er); Afganistan, Irak, Gürcistan, Ukrayna ve Romanya (5’er); Moldova (2); Pakistan, Bangladeş, Makedonya, Macaristan, Fas, Güney Afrika, Sudan, Endonezya, Tayland ve Tayvan birer okulla izliyor.
Dünyadaki uyuşturucu merkezlerinden Tayland’ın sınırındaki Cenday
kentine gidip okul ve yurt açmanın Türkiye açısından bir anlamı bulunmuyor, ama CIA açısından cok anlamlı.
Okulları Açan Şirketler
Beş kıtaya yayılan okullar için Türkiye’de şirketler kuruldu. Bu şirketler, yurtdışında açacakları okullar için Türk Milli Eğitimi’ne başvurup, izin aldı. Ardından, görev alacak eğitim ordusu belirlendi. Sayıları 4 binin üzerinde olan öğretmenlerin yaşları 22-35 arasındaydı. Hepsi, çok iyi Ingilizce öğrenmişti. Fethullah Gülen’in tavsiye ve teşviklerine uyarak okulları açmak için şu şirketleri
kurdular: Çağ Öğretim İşletmeleri AŞ, Feza Gazetecilik AŞ, Şelale AŞ, Eflak AŞ, Kazak Türk Liseleri Genel Müdürlüğü, Sebat AŞ, Silm AŞ, Taşkent Eğitim Şirketi, Serhat Egitim Öğretim ve Sağlık Hizmetleri AŞ, Tolerans Vakfi, Ufuk Eğitim Vakfı, Toros Eğitim Hizmetleri Turizm ve Ticaret AŞ, Ertugrul Gazi Eğitim Ögretim AŞ, Karaçay Çerkes Toros Eğitim Hiz. Tur. ve Tic. AŞ, Palandöken Eğitim Öğretim Hiz. AŞ, Dunae 94 Şti., Özel Burg AŞ, Dostluk Yurdu Derneği, International Hope Ltd. Company, Fezalar Eğitim Ögretim Ticaret Limited Şirketi, Çağlar Eğitim Mal. Ltd. Şti, Balkanlar Egitim ve Kültür Vakfı, S.C. Lumina SA Şirketi, Gülistan Eğitim Yayın ve Ticaret Ltd. Şti., Sema Eğitim Öğretim Işletmeleri AŞ, Samanyolu AŞ, Türkiye Sağlık ve Tedavi Vakfı, Yayasan Yenbu Indonesia Vakfi.
Okulları ABD’nin Desteğiyle Açıyoruz Itirafi!
1998 yılında Fethullah Gülen hakkında, Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ilkesini değiştirmek icin teror örgütü kurduğu savıyla tutuklama kararı çıkartıldı. Gülen, ABD’ye kaçtı. 6 yıldır ABD’nin Pensyllvania eyaletinde yaşıyor. Gülen, ABD’de uluslararası okulların, ABD’ nin isteği ve desteğiyle kurulduğunu itiraf etti.
“Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönöllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, Amerika ile catıştığınız surece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz.”
(Nevval Sevindi, Fethullah Gülen ile New York Sohbeti, Sabah Kitapları, 4. basım, Istanbul, Aralık 1997, s.39.)
Gülen, gücünü ABD yönetiminden aldığını da saklamıyor:
“Amerika su andaki konum ve gucuyle butun dunyaya kumanda edebilir.
Butun dunyada yapilacak isler buradan idare edilebilir. Amerika hl bu dunya gemisinin dumeninde oturan bir milletin adidir. Amerika daha uzun zaman dunyanin kaderinde cok onemli rol oynayacaktir. Bu realite kabul edilmeli. Amerika gozardi edilerek surada burada bir is yapilmaya kalkilmamali ”
(Nevval Sevindi, Fethullah Gulen ile New York Sohbeti, Sabah
Kitaplari, 4. basim, Istanbul, Aralik 1997, s.39.)
ABD Buyukelcisi Mark Parris’in Rolu
ABD ile bagi, onun Turkiye Cumhurbaskani’nin korumasina girmesine yol
acabilecek kadar gucluydu.
Fethullah Gulen’e bagli Gazeteciler ve Yazarlar Vakfi’nin, 25 Aralik
l997 gunu duzenledigi “Ulusal uzlasma, hosgoru ve diyalog” odul toreninde, Cumhurbaskani Demirel’e de “sukran plaketi” verilmisti.
Oysa o tarihte Fethullah Gulen’in okulları basılıyor, Türkiye Cumhuriyeti karşı faaliyetleri nedeniyle hakkında adli soruşturma yürütülüyordu.
Cumhurbaşkanı Demirel, irticaya karşı mücadelede devlet kurum ve kuvvetlerinin bütünlüğünü bozan bu konuma neden geldiği önemliydi.
Demirel’i , Fethullah’in ödülünü almaya ABD Ankara Büyükelçisi Mark Parris ikna etti.
Mark Parris, Iran’da 8-11 Aralik l997 tarihleri arasinda yapilan Islam Konferansi Orgutu’nun Tahran zirvesinden donusunde Demirel’i ziyaret etti. Demirel, IKO’nun Türkiye’ye karşı tutumunu protesto ederek, zirveyi bir gün önce terk etmişti. Parris, Aralık ayının ikinci haftasında yapılan göröşmede, Türkiye’nin Ortadoğu ve Orta Asya’da “Ilımlı İslam”dan yana tavır almasını savundu. Fethullah Gülen’i övdü.
Türkiye’ye gelir gelmez Demirel ile “on gün içinde üç kez görüştüğünü” soyleyen Mark Parris, ABD’nin Celik Cekirdegi’nin has adamlarından. Beyaz Saray’dan Ankara’ya geldi. Bill Clinton’un yakin ekibi içindeydi. Ulusal Guvenlik Konseyi’nin, Turkiye’yi de kapsayan Yakindogu ve Guney Asya sorumlusu iken Türkiye’ye atandı.
Mark Parris’in Fethullah Gulen’e ilgisi, Ankara’ya geldikten sonra başlamıyor. Gülen’in, ABD’de devlet ricali tarafından kabul görmesini sağlayan da, Mark Parris’in başında olduğu Yakındoğu ve Güney Asya Bölümü’ydü. Fethullah Gülen’in, Beyaz Saray’ın yol vermesiyle, ABD’de 14 önemli temasta bulunduğu belirtiliyor.
Demirel’e ödül töreni için Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın davetiyesini götüren kişinin, ABD’nin eski Büyükelçisi Abramowitz’in mesajını da ilettigi ifade ediliyor.
Fethullah’in Okullarinda CIA Ajani Ogretmenler
Fethullah Gulen cemaati tarafindan yurtdisinda, ozellikle de Turk cumhuriyetlerinde acilan okullarda, diplomatik pasaportlu Amerikali CİA ajanlari, “Ingilizce ogretmeni” diye barindiriliyor. Bu isbirligi, Turkiye’de yapilan ust duzey resmi bir toplantida, bizzat Fethullahci okul yoneticisi tarafindan itiraf edildi. Durum, devletin resmi olarak yayimladigi kitapla da belgelendi. Tarih, 3 Mart 1997. Yer, Ankara’daki Baskent Ogretmenevi. Onemli bir toplanti yapilmaktadir. Ev sahibi, Milli Egitim Bakanligi Yurtdisi Egitim Ogretim Genel Mudurlugu. Konu, yurtdisinda acilan Turk okullarinin sorunlari. Toplantiya, basta Milli Egitim Bakani Mehmet Saglam olmak uzere bakanligin butun ust duzey burokratlari katiliyor. Dahasi; Basbakanlik’tan, MIT’ten, Disisleri Bakanligi’ndan temsilciler de katilimcilar listesinde. Vet Elbe, yurtdışında okul açmış vakif ve ozel sirket yetkilileri de hazir. Sıra, Özbekistan’daki 18 okulun sahibi gözüken Silm A.Ş.’nin yetkilisi Mehmet Mesut Ata’ya gelir. Bu okullar da, “Fethullahcilara ait” diye bilinmektedir. Ata, bircok talebini dile getirir. Sozlerini Amerika’nin Ozbekistan’daki bir uygulamasini ornekleyerek baglar.
MEB’in yayimladigi Yurtdisinda Acilan Ozel Ogretim Kurumlari Temsilcileri-Ikinci Toplantisi adli kitabin 63-64. sayfalarindan okuyalim:
“Amerika Birlesik Devletleri, dostluk koprusu adi altinda getirdikleri 70 ogretmene diplomatik statu kazandirmislardir. Biz de, eger devletimiz, buyukelciligimiz, bu konuda diplomatik statu konusunda bize yardimci olursa Turk ogretmenlerinin, Turk egitim elemanlarinin itibarlarinin biraz daha artacagini zannediyoruz.”
(Yurtdisinda Acilan Ozel Ogretim Kurumlari Temsilcileri-Ikinci Toplantisi,
sayfa: 63-64. MEB Yayinlari)
CIA’cilar Fethullah Okullarinda
Ama ABD, CIA ajanlarini kamufle etme ihtiyaci bile duymamis, hepsinin
cebine diplomatik pasaport koymustu.
Ozbekistan’da diplomatik pasaportla bulunan ABD’li “ogretmen”lerin cogu, Fethullah Gulen cemaatinin okullarinda calismaktaydilar.
Ingilizce dil “ogretmeni” olarak gosterilmislerdi.
Kirgizistan’da da 50-60 kadar Amerikali “ogretmen” vardi. Bunlar da
diplomatik pasaportluydu. Ve Kirgizistan’da “Fethullahci” diye bilinen okullarda “ogretmenlik” yapiyorlardi.
Fethullah Gulen’in okullari, egitim dili olarak da Turkceyi degil, Ingilizceyi kullanmaktadir. Ozellikle hazirlik siniflarinda haftalik ortalama 24 saati bulan Ingilizce derslerine, cogu okulda ABD’li ve Ingiliz “ogretmenler” giriyor.
CIA, Fethullah’in Ogretmenlerine Resmi Pasaport Veriyor
Olayin ABD cephesi ise, 1 Mart 1998 tarihli Aydinlik’ta Dogan Duyar’in haberiyle irdelendi. Nur tarikatinin basi Fethullah Gulen’in yurtdisindaki okullarinda calisan bine yakin ABD’li ogretmende, yalnizca devlet gorevlilerine verilen ABD resmi pasaportu var.
Cogunlugu Turk Cumhuriyetleri’nde faaliyet yuruten okullardaki ABD’li
ogretmenler, Ingilizce adiyla “official passeport” sahibiler.
Amerikan Egitim Bakanligi personeli olmayan ABD’li ogretmenlerin,
normal olarak turist pasaportu sahibi olmalari gerekiyor. Ancak, Amerikan devleti, Gulen’in okullarinda calisanlari resmi gorevli sayiyor. Bu nedenle diplomatik pasaportla esdegerdeki resmi pasaport veriyor. Turkiye’deki karsiligi “yesil pasaport” olan “official passeport”, ABD’li ogretmenlere diplomatik dokunulmazlik sagliyor.
Amerikali kaynaklar, bu pasaportlarin CIA’nin talimatiyla duzenlendigine isaret ediyorlar.
Prosedur Nasil Isliyor?
Gulen’in okullarinda gorev yapan ABD’li ogretmenler, bu pasaportlari ozel bir islem sonucu elde ediyorlar. ABD’de, Turkiye’den farkli olarak, ozel kesimden bir kisi, belli bir sure icin devlet memurluguna getirilebiliyor. Bu statunun kazanilmasi icin, ilgili bakanlikta bir komisyon olusturuluyor. Komisyon, kisiyi sorguladiktan
sonra, gorev icin uygun olup olmadigina karar veriyor ve atamasini yapiyor. ABD’de buyukelcilik gorevine bile, ayni yontemle ozel kesimden kisiler atanabiliyor.
ABD Adalet Bakanligi’na yakin kaynaklar, ogretmenlere resmi pasaport verilmesi konusunda Aydinlik’a su bilgiyi verdiler:
“Gulen’in okullarinda gorevli Amerikali ogretmenlerin buyuk bir kismi
Egitim Bakanligi personeli olmadigi halde memur pasaportu tasiyor.
Eger bu ogretmenler ozel kesimden alinip gorevlendirildiyse, normal prosedure gore bir komisyonda dinlenmeleri (hearing) gerekirdi. Oysa bu ogretmenlerin atama oncesi sorgulari yapilmamis. Bu normal olmayan bir durum.”
Amerikan burokrasisinde normal olmayan durumlara sikca rastlanabiliyor. Ancak bu tur olaganustu uygulamalar, devreye gizli servislerin girmesiyle mumkun oluyor. Gulen’in okullarinda gorevlendirilen ogretmenlerin, ABD Egitim Bakanligi’nin ilgili komisyonunda dinlenmeden resmi pasaport almalari icin, CIA’nin devreye girdigi belirleniyor. 10 (Aydinlik, Dogan Duyar, 1 Mart 1998)
Alman Dergisi: Fethullah’in Sermayesi Amerika’dan
Alman “Yeni Sag”inin en onemli yayin organi sayilan, Almanya’nin
Berlin kentinde yayimlanan Junge Freiheit (Genc Ozgurluk) dergisinin
26 Haziran 1998 tarihli sayisinda, Fethullah Gulen’le ilgili bir makale yer aldi. Orhan Candar imzasiyla yayimlanan yazinin basligi soyle:
“Karanlik bir Kesis. Turkiye’de Amerikan menfaatleri:
Fethullah Gulen ve ‘Ilimli Islam.'”
Fethullah Gulen tarikatinin, ABD’nin bolgedeki “Sivil Toplum
Kurulusu” oldugu belirtiliyor. Dergi, Gulen’i yerine oturtuyor:
“Ne var ki Gulen, askerleri ve politikayla ilgilenen Turkleri, gozyaslariyla dolu vaazlari veya dort bir yone gonderdigi tolerans mesajlarindan dolayi rahatsiz etmiyor. Onlari rahatsiz eden, Hoca’nin politik hedefleri. Daha dogrusu: O’nun ‘Allah’in bereketiyle’ akan sermayesinin gercek kaynagi olan bir yabanci gucun varligi.
Genelkurmay bunyesinde Islamci faaliyetleri izlemek uzere kurulan
Bati Calisma Grubu’nun bir raporuna gore, Hoca’nin coktan iflas bildiriminde bulunmasi gerekirdi. Zira, onun sadece yurtdisi okullarinin masrafi, taraftarlarinin bagislarindan her yil on milyonlarca dolar daha fazla. Bundan baska, bir dizi hayli tuhaf olay var. Ornegin, birtakim gizli raporlara gore Hoca’nin okullarinda bir
kurus maas almaksizin calisan yuzlerce Amerikali Ingilizce ogretmeni veya Orta Asya Turk cumhuriyetlerinde bircok yeni binanin karsiliksiz olarak Amerikan misyon teskilatlarinca Fethullahcilar’in emrine verilmesi.”
“Yahudi Lobisi, Hocaefendi’nin Kitaplarini Bedava Basiyor”
“Boylesine comert bir yardimin, ‘dinler arasi diyalog’ cercevesinde verildigi, Turk makamlarina inandirici gelmiyor. Ayni sekilde Bnai- Brith’in (ABD’de faaliyet gosteren Yahudi lobisine bagli bir kurulus.
Dunya capinda, basin yayin organlarinda Musevilere karsi faaliyet gosteren ve yayin yapan kuruluslari rapor ediyor) Hocaefendi’nin tum eserlerini (bedava!) Ingilizce olarak yayimlama karari almasi da, uzmanlari hayrete dusuruyor. Cunku Gulen, vaazlarinda ‘Dunya Museviligi’ hakkinda pek yenilir yutulur seyler soylemiyor. Ozellikle Orta Asya’da faaliyet gosteren Gulen teskilatinin mazhar oldugu bu yabanci destek, buyuk bir ihtimalle Siilige ve her zaman guvenilir
olmayan Vahabi Islamina karsi, bu dinin ‘Ilimli’ bir turunu piyasaya surmeyi hedefleyen Amerikan planiyla yakindan ilintili. Oysa, ABD’ye siki sikiya bagli, son derece guclu, sozde dinsel bir NGO’dan, Turkiye’nin bekleyebilecegi bir menfaat olamaz. Kaldi ki, eger bu teskilat, Turkiye’yi Kafkaslar ve Orta Asya icin bir modele donusturmek, Turkiye’yi bir laboratuvar gibi kullanmak niyetindeyse”11
(Junge Freiheit, 26 Haziran 1998)
Irak’in Kuzeyinde Fethullah Okulu
Fethullah Gulen, dunyanin dort bir yaninda okullar aciyor. Okullarin
acildigi ulkeler, ayni zamanda ABD’nin nufuz alani yaratmaya calistigi ulkeler. Bu okullardan biri de, Kuzey Irak’ta. Gulen, Gulcin Tahiroglu ile yaptigi ve Aktuel dergisinin 19-25 Eylul 1996 tarihli sayisinda yayimlanan roportajinda, Erbil’deki okulun MIT destegiyle kuruldugunu acikliyor:
“Erbil’de Turkmenler icin okul actigimiz zaman orada Barzani ile Talabani hakimdi. Ben Sayin Cumhurbaskani’na sordum o meseleyi. Devletin burada okul acmasini zaruri goruyorum, aksi halde, oradaki Turkmenleri Kurtler eritir dedim. Eger siz yapmayacaksaniz bilin ki biz yapacagiz dedim. Onlar da ‘Nasil istiyorsaniz oyle yapin’ dediler. Onun icin MIT de, oradaki istihbarat orgutleri de bu isin hep yaninda oldular. Ve Erbil bombalandigi halde bizim okula bir sey yapmadilar. Irak da yapmadi, Barzani de… Orada egitim devam ediyor. Hatta ikincisi, ucuncusu acilmasi bahis mevzuu.”
(Aktuel dergisi, 19-25 Eylul 1996)
Fethullahcilarin, Kuzey Irak’ta Erbil kentinde uc egitim kurumu bulunuyor. Bu okullar, CIA’nin istegi uzerine aciliyor. Okullarin parasi da, CIA’nin kontrolundeki Ulusal Demokrasi Vakfi (NED)’den alindi. Para, Fethullahcilarin ABD’deki vakiflarindan biri uzerinden Kuzey Irak’a aktarildi. Fezalar Egitim ve Ogretim Ticaret Limited Sirketi’ne kayitli olan bu kuruluslardan Ozel Isik Koleji ile Ozel
Nilufer Koleji, Anadolu Lisesi statusunde. Isik Turk Dil Merkezi ise kayitlarda “dil kursu” olarak gorunuyor.
1994 yilinda faaliyete gecen Ozel Isik Koleji’nin 140 ogrencisi, 16 personeli bulunuyor. 1995 yilinda kurulan Isik Turk Dil Merkezi’nde iki kisi calisiyor. Ozel Nilufer Koleji ise 1996 yilinda faaliyete gecti. 44 ogrencisi, 8 personeli bulunuyor.
PKK’ya 15 Bin dolar Verdi
Fethullahcilar Ozel Isik Koleji’ni acacaklari donemde, Erbil, Talabani liderligindeki Kurdistan Yurtseverler Birligi (KYB)’nin denetimi altindaydi. Fethullahcilar, okulun ozgurce faaliyet gostermesi ve bir mudahale ile karsilasmamasi icin PKK ile anlastilar. Isik Koleji’ni temsil eden kisilerle PKK arasindaki iliski, Erbil kalesinin hemen altinda bulunan Taurus Oteli’nde kuruldu. PKK’ye 15 bin dolar para yardimi yapildi.
PKK’nin okula mudahalede bulunmama kosulu, Fethullahcilar’in Turkiye
Cumhuriyeti devletinin sivil ve askeri istihbarat personelini okula sokmamasiydi. Fethullahcilar’la PKK, Turkiye’ye karsi bir ittifak olusturmuslardi. Nitekim CIA, okulu us olarak kullandi. PKK’nin de buna bir itirazi olmadi. Bunun karsiliginda okul, faaliyete basladi. Okulun ogrencileri, Turkmen ve Kurt asiretlerinin zengin kesiminin cocuklarindan olustu.
Fethullahcilarin PKK’ye yardimi, butun ayrintilariyla Genelkurmay istihbarati tarafindan saptandi.
Aydinlik, 14 Eylul 1997
Asya Finans: Para Aklamada Yeni Istasyon
Fethullah Gulen’in, ABD’den Malezya’ya 200’e yakin okulu var. Okullarin yogunlastigi alan; Dogu Avrupa ulkeleri, Rusya ve Turk cumhuriyetleri. Okullar, Ortadogu ve Kuzey Afrika’ya da uzaniyor.
Okullarin bir baska kullanimi var ki, hic bilinmiyor. Fethullahcilar,
okullar araciligiyla kara para akliyor ve yasadisi para transferi yapiyorlar.
Baslangici soyle, Rusya ve Dogu Bloku ulkelerinden yabanci doviz çikartilamiyordu. Doviz kitti. Orta asya ulkelerinin parasiyla ticaret yaparsaniz da zarar ediyorsunuz. Cunku o paralar surekli ve cok hizli deger kaybediyor.
Fethullahci okul yoneticileri, isadamlarina “komisyon karsiliginda” ticaretten kazandigi dolarlari Rusya’dan cikariyorlar. Sistem soyle calisiyor: Yabanci ulkelerdeki okullar, kr amaci gutmeyen vakiflar tarafindan kuruluyor. Bu ulkelerin cogunda, bu tur vakiflar mali denetimin disinda. Turkiye’den goturulen ogretmenlere, 12-15 bin dolar arasinda maas odeniyormus gibi gosteriliyor. Bu para, Turkiye’ye transfer ediliyor. Turkiye’de de ogretmenlerin hesabina 500-600 dolar yatiriliyor. Geriye kalan, ilgili yerlere aktariliyor.
Fethullahcilar, Asya Finans’i kurmadan once yurtdisindaki islerini Faysal Finans araciligiyla yurutuyorlardi. Son donemde, Faysal Finans’la sorunlar ciktigi ve bu yuzden Asya Finans’in kurulmasina karar verildigi belirtiliyor. Gulen, Para dergisinden Gulcin Tahiroglu’na Asya Finans’in kurulus gerekcesini soyle acikliyor:
“Dunyanin degisik yerlerinde okullar, muesseseler acilinca para transferi gibi, teminat mektubu gibi bir seye ihtiyac duyuluyor. Asya Finans’in guclu bir finans olacagi kanaatini tasiyorum. Dista yapilan isleri daha rahat goturmek icin finans kaynagi olsun, teminat mektuplari saglansin, dista bankalardan kredi almak kolaylassin” Asya Finans’in kurulus karari verilince, kisa surede 2 trilyon
toplaniyor. Ilk toplantilara Fethullah Gulen de katilmis.
Katilisini, “Arkadaslarimiz bunu bir ugur saydilar” diye acikliyor.
(Para dergisi 22 Eylul 1996)
Fethullahcilar Turk Cumhuriyetlerinde daha cok petrol ve madencilige el atmislar. Once okullara giriyorlar. Medya sektorune de agirlik veriyorlar. Zaman gazetesini bir orgutlenme araci olarak kullaniyorlar. Ticari baglanti yaptiklari Turk Cumhuriyetlerinin cogunda Zaman basiliyor.
Rusya, Fethullah okullarini kapatiyor
Rusya yonetimi, 2002’den baslayarak Fethullah okullarina karsi operasyon yapilor, Rusya Devlet Baskani Putin’in emriyle 2004 yili sonunda ulke icindeki Fethullah Gulen okullarini kapatmak icin harekete gecti. Gulen’e bagli cesitli sirketleri yakin takip altina alan Rus yonetimi, okullari “Amerikan ve Ingiliz casusu yetistirme merkezi” olarak goruyor. Rusya yerel yoneticileri arasinda bu okullarda okumus bazi gorevlilerin de isine son verilmesi icin hazirliklar yapiliyor.
Bircok bolgede, yerel yoneticilerin cocuklarini Ingilizce egitim vermesi nedeniyle bu okullara gonderdigine dikkat cekilerek, Fethullah Gulen okullarindan yetismis ve bazi yerel devlet dairelerinde calisan kadrolarin da onemli bir tehlike olarak
goruldugu belirtiliyor.
Moskova’da yayimlanan Nezavisimaya gazetesi, Haziran 2000’de Fethullah Gulen’in Rusya’daki taraftarlarinin iktidar organlarina sizdigini yazdi.
Soz konusu okullarin once Rusya’nin Turkce konusan bolgelerinde
kuruldugunu bildiren Nezavisimaya, Tataristan’da 8, Baskirdistan’da 4, Karacay-Cerkez, Cuvasya ve Yakut-Saha’da da birer okul bulundugunu yazdi.
Astrahan ve Dagistan’da da lise ve kolejler bulundugunu yazan Nezavisimaya, bu okullarin Nurcular, Serhat, Toros, Palandoken, Feza ve Cag Ogretim International gibi degisik adlardaki Turk sirketleri tarafindan finanse edildigini bildirdi.
Gazetedeki yazida, okullarda “radikal Islam ve tek Islam devleti kurulmasi propagandasi” yapildigi belirtilerek, bu kuruluslarin denetlenmesini istendi.
FSB: Casusluk Yapiyorlar
Rusya Ic Guvenlik Orgutu FSB Baskani Nikolay Patrusev, 17 Aralik 2002’de Turk basininda yer alan aciklamasinda, gerceklestirdikleri en basarili etkinlikler arasinda Turk casuslarin desifre edilmesini de saydi. FSB Baskani 2002 yili etkinlik raporunda Fethullah Gulen okullarinda calisan ogretmenlerin casusluk faaliyetlerinin desifre edildigini belirtti. FSB Baskani, aciklamasinda, okullarin sahibi konumundaki Tolerans, Serhat ve Ufuk vakiflarinin isimlerini verdi.
Rusya’nin Baskirdistan Ozerk Cumhuriyeti’nde Fethullah Gulen okullarindaki 10 ogretmen Haziran 2003’te sinirdisi edildi. Ayrica Baskirdistan Milli Egitim Bakanligi’nin sinirdisi edilen ogretmenlerin gorev yaptigi okulu kuran ‘Serhat’ vakfi ile tum anlasmalarini iptal ettigi de belirtildi. Bu olaydan sonra, Buryatya Cumhuriyeti’nde de, Fetullah Gulen okulu hakkinda sorusturma baslatildi.
Milliyet gazetesi Moskova muhabiri Cenk Baslamis, 7 Eylul 2003 tarihli haberinde, Rusya’da Fethullah Gulen okullarinin temsilcisi konumundaki Tolerans Vakfi Baskani Mustafa Kemal Sirin’in sinirdisi edildigini duyurdu. Tolerans Vakfi Baskani Sirin, Rusya’nin Turk okullariyla baglantili olarak simdiye kadar sinirdisi ettigi en ust duzeydeki temsilci.”
Yine ayni haberde Rusya Federal Guvenlik Servisi FSB’nin Baskani
Nikolay Patrusev’in yaptigi aciklamanin ardindan, Rusya Egitim Bakanligi’nin Fethullah Gulen okullarina karsi kapsamli bir sorusturma baslattigi belirtiliyor. Bu cercevede Rusya’nin degisik bolgelerinde 10’a yakin okul kapatilirken, 50’den fazla Turk vatandasi sinirdisi edildi.
(Aydinlik, 5 Eylul 2004)
AKP Hukumetiyle Gelen Sicrama
Fethullah Gulen, Ciller iktidarinda gucunu artirdi. Ancak 28 Subat
1997’deki askeri mudahale ile ektkinligi agir darbe yedi. Fethullah
Gulen, Turkiye’yi terkedip ABD’ye kacmak zorunda kaldi. ABD yonetimi
Turkiye’nin iade istegini kabul etmedi.
AKP hukumetinin olusturulmasinda Fethullah Gulen, CIA’nin basyardimcisi idi. Tayyip Erdogan’in parti kurmasinda ve Erdogan’in TUSIAD ile baglanti kurmasina araci oldu. Fethullahcilar secimlerde AKP icin olaganustu caba gosterdi, buyuk paralar aktardi.
Tayyip Erdogan Naksibendi muridi olmasina karsin, kabinesini bir tarikatlar koalisyonu olarak kurdu. Hukumete, Fethullah tarikatina bagli dort bakan aldi:
Devlet Bakani Mehmet Aydin,
Turizm Bakani Erkan Mumcu,
Milli Egitim Bakani Huseyin Celik
Ekonomi Bakani Ali Babacan.
Disisleri Bakani ve Basbakan Yardimcisi Abdullah Gul de, Fethullah
tarikatiyla yakin bagini her donem surdurdu. Gul’un bakanligindan
sonra Fethullahci kadrolar Disisleri Bakanligi’nda yukseltildiler.
Ekonomi Bakani Ali Babacan, Fethullah Gulen’in isadamlari orgutu
ISHAD ile yakin bagi bulunuyor. Disisleri Bakani Abdullah Gul 7 Nisan
2004 gunu, Ekonomiden Sorumlu devlet Bakani Ali Babacan ise 21 Eylul
2004 gunu ISHAD uyeleriyle yemekli toplantida bulustu.
Fethullah Gulen’e bagli isadamlari AKP hukumeti tarafindan kayiriliyor. Banka kredileri, ve devlet tesviklerinden oncelikli olarak yararlandiriliyorlar. Erdogan’in yurtdisi gezilerine katiliyorlar.
AKP iktidarinda oncelikle Icisleri, Milli Egitim, Maliye, Disisleri bakanliklari burokrasisi Fethullah Gulen tarikatinin egemenligine sokuldu.
Poliste Fethullah Orgutu Egemen
Icisleri Bakani Abdulkadir Aksu da Naksi olmasina karsin, Fethullahcilarin Emniyet Genel Mudurlugu’ndeki orgutlenmesini takviye etti. Icisleri Bakanligi’nin butun kritik mevkilerine Fethullahcilar egemen oldu. Fethullah Gulen, AKP’nin Fethullah tarikatina mensup Eskisehir Milletvekili Muharrem Tozcoken’in basinda bulundugu bir ozel orgutlenme ile Emniyet’e hukmediyor. Tozcoken, milletvekili
olmadan once Emniyet Genel Mudur Yardimcisi idi. AKP hukumetinin Adalet Bakani Cemil Cicek de, davalari devam etmesine, hakkinda giyabi tutuklama karari olmasina karsin Fethullah Gulen’in Turkiye’ye gelmesinin onunde bir engel bulunmadigini soyledi.
Surgunde Dogu Turkistan Hukumeti bir CIA-Fethullah-AKP yapimi
ABD’nin Wisconsin Eyaleti’nde, 14 Eylul’de kuruldugu ilan edilen “Surgunde Dogu Turkistan Hukumeti”nin kurulmasinda Fethullah Gulen tarikatinin ve AKP hukumetinin tayin edici rolu var. Kukla Hukumetin Basbakan ve Disisleri Bakani Enver Yusuf Turani, Fetullah Gulen Tarikati mensubu.
1962 dogumlu Enver Yusuf, Cin’den Suudi Arabistan’a kacti. 1983-1985
yillarinda Turkiye’de ikamet etti. Turani soyadini Turkiye’de iken kullanmaya basladi. Istanbul’da dil ogrenmek icin kaydoldugu Ingiliz Kultur kanaliyla ABD’ye gonderildi. 1998 yilinda ABD vatandasi oldu.
Turkiye’ye getirildiginden bu yana Fethullah Gulen orgutuyle icice.
Enver Yusuf, ABD’de “Dogu Turkistan Ozgurluk Merkezi”ni kurdugunda
Fetullah Gulen tarikatinin yayimladigi Zaman gazetesi 25 Kasim 1996’da tam sayfa roportaj yayimladi ve Enver Yusuf’u Uygurlarin ABD’deki lideri gosterdi.
Enver Yusuf, 11 Eylul 2001 tarihine kadar Mclean’de cok luks bir villada yasiyordu. Suudi Arabistan’dan duzenli para aliyordu. Son uc yilda Fethullah Gulen tarikatinda etkin. Uygur orgutleri arasinda fazla agirligi bulunmayan Enver Yusuf’un “basbakan” atanmasinda. Fethullah Gulen tarikati ile baginin kilit onemi var.
Enver Yusuf, Fethullah Gulen’in Papa ile bulusmasinda on ayak olan ve gorusmede cevirmen olarak bulunan Rustu Kalyoncu ile ortak. Rustu Kalyoncu, 1931 Izmir dogumlu Hukuk Fakultesi mezunu. Izmir’de ticaret yapan agabeyi Fethullah’in en onemli maddi destekcilerinden biri.
Rustu Kalyoncu, uzun yillardir ABD’de bulunuyor. Bir donem Amerikan
Adalet Bakanligi’nda calisti. Fethullah Gulen’in CIA ve Pentagon’la baglantilarini surduruyor.
Kukla hukumet tezgahinin her boyutunda Fethullahcilar devrede.
Fethullah’in Virginia’da kurdugu Amerikan Turk Dostluk Dernegi de (American Turkish Friendship Association) kukla hukumetin ilk toplantisinin duzenlendigi Fairfax Kutuphanesi’nin kiralanmasinda rol aldi.
Kukla hukumetin Turkiye Cumhuriyeti vatandasi uyeleri Ismail Cengiz,
Abdulveli Can, Hizirbek Gayretullah’in da Fethullah teskilati ile yakin bagi var.
Kukla Hukumetin “Basin Sozcusu” ve “Turizm Bakani” Ismail Cengiz, Dogu Turkistan Gocmen Dernekleri binasinda basin toplantisi yapti.
Aydinlik’in, “AKP hukumetiyle gorusuldu mu? sorusuna, Cengiz su
cevabi verdi. “Sahsi dostlarim var. Onlarla konustum. Avrasya’yi,Cin’i, Rusya’yi iyi taniyan hocalar var, arastirma merkezleri var onlara danistim.”
*********************
__._,_.___ ‘Fethullahçılık İhanet Şebekesi’
Kanaltürk televizyonunda, Merdan Yanardağ’ın sunduğu ”Yolsuzluk ve Yoksulluk” adlı programa katılan Nurettin Veren, ”Cumhuriyet savcılarının anlatacaklarımı ihbar kabul etmesini istiyorum. Bu davanın tanığı da sanığı da olmaya hazırım” dedi. Fethullah Gülen ‘in 25 yıl boyunca başyaverliği ve kuryeliğini yaptığını belirten Nurettin Veren, ”gizli bir örgüt” olarak nitelendirdiği ”Fethullahçılar” ın içyüzünü anlattı. Veren, ”Biz 12 kişi hayır için yola çıktık ancak örgütlenmenin devleti içten ele geçirme planı olduğunu anlayınca aforoz edildim. Gülen beni öldürtmek istedi” dedi. Nurettin Veren devam ediyor;
”Biz 1970 yılında 12 insan yoksul öğrencilerin okutulması ve hayır işleri için yemin ederek yola çıktık. Yıllar boyunca bu dava uğruna hasır üzerinde oturdum. Küçük hayırlarla büyük finanslar elde ettik. Kaydı olmayan yardımlar Fethullah’a teslim edildi. Büyük ekonomik güce ulaşınca 1993’te harekete geçildi. Bir cami nasıl milletin parasıyla yapıldıysa Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonu da aynen öyle yapıldı. Ancak Zaman gazetesi 20 yıl boyunca banka reklamı almadı. Çünkü Fethullah banka reklamı gibi, kola içmeyi, kot giymeyi de haram kılmıştı. Sonradan Asya Finans’ı kurdum. Gazetesine banka reklamı almayan Gülen daha sonra Bank Asya’yı kurdurdu. Gülen Müslümanlara takıyye yapıyor.”
Nurettin Veren, Fethullahçı örgütlenmenin 7.5 milyar dolarlık ekonomik güce ulaştığını, Türkiye’de dershaneye giden 4 çocuktan üçünün tarikatın eline düştüğüne dikkat çekti. Veren, ailelere, ”Çocuklarınızı terörden kurtarmak isterken Fethullah örgütüne teslim ediyorsunuz. Uyanın, gerçeği görün” diye uyarıda bulundu.
Gülen’in bütün şirketlerinin adını kendisinin koyduğunu belirten Veren, ”Ama bunun belgesini bulamazsınız. Çünkü hiçbir illegal örgütün belgesi olmaz” dedi.
Türbanı biz başlattık
Nurettin Veren, Türkiye’de önemli bir sorun haline gelen türbanın Fethullah Gülen’in talimatıyla bir furyaya dönüştürüldüğünü ifade ederken şöyle konuştu: ”Gülen’in talimatıyla birçok arkadaşımız 50 yaşına kadar evlenmedi. 1970’lerde ve 1980’lerde Türkiye’de türban diye bir sorun yoktu. Bunu topluma biz enjekte ettik. Gülen, evli müritlerin eşlerini burunlarından topuklarına kadar kapatmalarını istedi. ‘Siz başlatın gerisi gelir’ dedi. Kadınlarımız da siyah gözlükler ve eldivenler taktı. Ben de eşimi öyle giydirdim. Toplum kamplara bölündü. Sonra da bu örgütlenme fark edilince cemaate, ‘Başı açık kadınlarla evlenin’ dedi. Bu yüzden cemaat içindeki başı kapalı kadınlar dul kaldı!”
Gülen’in kendisini insanüstü, ileriyi gören, her şeyi önceden bilen bir canlı olarak tanıttığını belirten Veren, ”Kendisi 1941 doğumlu olmasına karşın Atatürk öldükten sonra, 1938’de doğduğunu söyler ve kurtarıcı olduğunu ima etmeye çalışırdı. Ancak tasavvuf ve gönül adamı, bir Mevlana ve Yunus Emre gibi takdim edilen bir insanın bugün Irak’ta 400 bin Müslümanın ölümüne yol açan Amerika’da ne işi var? Siz hiç 137 dönümlük arazide 8 villa içinde 100 hizmetkârla yaşayan bir Yunus Emre gördünüz mü” diye sordu.
Beni öldürtmek istedi
Gülen’in gerçek amacının kilit noktalarda kadrolaşarak devleti ele geçirmek olduğunu belirten Veren, bu planı anladıktan sonra ikazlarda bulunduğunu, bu yüzden aforoz edildiğini anlattı. Veren şöyle konuştu: ”1995’te fikren ve kalben koptuk. Hayır için yola çıkmıştık ama örgüt çatısı içinde kullanıldık. Gördük ki çatal bıçak için kurulan bir fabrika, silah fabrikasına dönüşüyor. Devleti içten ele geçirecek bir plan olduğunu sonradan anladık. Tepki koyduk, ikaz edilince dış görevlere gönderildik. ABD’de 30 gün birlikte kaldık. 50 kişinin önünde beni öldürtmeye kalktı. Bu hücum ve cinnet karşısında canımı zor kurtardım. Gülen, ‘FBI ve CIA’yı arayın, bu adamı öldürtün’ dedi. Sonra Türk devletinin görevlendirdiği polise ‘Silahını çek vur bunu’ diye bağırdı. İnsanlar itaat etmeyince şömine demiriyle üzerime hücum etti. Sonra New York’ta gece yarısı sokağa atıldım.”
Gülen’in gerçek amacının dünyayı yönetmek olduğunu ve ”hastalık yalanıyla ABD’ye kaçtığını” belirten Veren, sözlerini ağlayarak ve Atatürk’e övgüler dizerek şöyle tamamladı:
”Gülen, Türkiye’deki örgütlenmesinin 2000 yılında kendini amorti ettiğini söyledi. Yetiştirdiği vali, emniyet müdürü, kaymakam ve komutanlar var. Cumhuriyet gazetesi, ‘Tehlikenin farkında mısınız?’ diyor. Evet bu örgütlenme bir işgaldir, ihanet şebekesidir. Yargıtay’a yönelik saldırıda birçok insan bir kare fotoğrafta göründü diye zanlı oldu. Elimde yüzlerce fotoğraf ve belge var. Savcıları göreve çağırıyorum. Kimse bir şey yapmıyorsa demek ki Fethullah’ın dokunulmazlığı var.”
X