GÜRKAN BİCEN

Havva hanım,

Elbette Allah’ın ibadetlerimize ihtiyacı yok. Bu ibadetler  ‘insan olma’ yolundaki pratiklerimiz. Ve bu pratiklerin içine ‘ihlas’ı katmadığımızda bunlar da sportif faaliyetler kategorisine girer -Kaddafi’nin Yeşil Kitabı’na bakın- ve o zaman Allah’ın ; “Yazıklar olsun şu namaz kılanlara ki, onlar kıldıkları namazdan gafildirler’ hitabına muhatap oluruz. Ne var ki, namaz kılmak bütünü temsil etmese de bütüne giden ana yolu temsil eder. Öyle ki, ‘insan olma’ yolunda ayağı takılarak ilahi cezayı hak edenlere bu cezanın çektirilmesi sırasında yöneltilen, ‘Sizi bu azaba /cehenneme sürükleyen nedir?’ sorusuna onlar ‘Biz namaz kılanlardan değildik’ cevabını verirler. İşte tüm bu sebeplerle ben size, dinin ibadetlere ilişkin bölümünü bizim ‘insan olma’ çabamızdaki eğitici pratikler olarak algılamanızın daha doğru ve temelli bir yaklaşım olacağını söylemek isterim.

Selam ile

Gürkan Bicen. 2008/11/23. <av.gurkanbicen@gmail.com

X

İnsanın kendi varlığını hissediyor olması tüm diğer delilleri gereksiz kılar. Bu, varlık alanı için böyledir. Ancak fiilerin mahiyetini tartışma konusu yapacaksak, o zaman evvela bir  terminoloji belirlememiz  ve kavramlarımızı bunun üzerinden kullanmamız icap eder. Zira imanımızı ve varlık aleminin gerek şehadet kısmını ve gerekse gaybe ilişkin zikredilen kısmını algılama biçimimiz, aşağıda ileri sürmüş olduğunuz hususları anlamsız kılıyor. Siz de farkında olmalısınız ki, bu jargon İkinci Dünya Savaşı ile miadını doldurmuş bir jargondur. Yeni Hegelci akım da Sartre ile zirve yapan Varoluşçu akım da tüm bunların dışında açılımlar sağlama ihtiyacı duydular. Ne var ki, onlar açısından bir çıkış yok! Mesele, ‘Fıtrat’, ‘Beşer, ‘İnsan’, ‘İlahi İrade’, ‘Adli İlahi’, ‘İlahi Kudret’, ‘Fiillerin Mahiyeti’, ‘Sünnetullah’. ‘Yevmullah’, ‘Lisan-ı Sıdk’ kavramları çerçevesinde şekilleniyor ve maalesef bu kavramlar Batı literatüründe ya hiç yok ya da İslam Medeniyeti’nin yüklediği anlamlar ile karşılık bulmuyor. Bu durumda yapılacak her tartışma bir cedel olacaktır ki, o da bize yasaktır. Zira cedel tartışmanın içine nefsi davet eden bir haldir ve bu, ‘Benim hayatım, ölümüm ve dirimim Alemlerin Rabbi Allah içindir’ diyen insanlar için Rızayı İlahi’nin ikincil plana atılması sonucunu doğurur (Siz buradan ihlas’a bir yol bulun derim). Ancak İslam Medeniyeti’nin kullanmış olduğu ıstılah temelinde bir münazara yapılıyorsa, bundan endişemiz olmaz. Nasıl olsun ki, Allah tüm rasullerini ‘Hakkı kendi kelimeleri ile hak olarak açıklamak üzere’ göndermiştir ve elbette ‘Hak geldiğinde batıl zail olacaktır’

Selam ile…

Gürkan Bicen, 4.12.2008