YOK ŞİMDİ!
YOK ŞİMDİ!
Alışamadık gitti, ne şehirli olduk ne de köylü. Arada bir yerlerde kaldık. Şehirli gibi yaşayalım derken, birşeyler eksik kalmış olmalı ki tam tadına varamadık bir türlü.
Kapı eşiğinde ayakkabı çıkartmasını apartmana taşıdık, alıştık. Çok katlı binaların üst katlarından halıları gümbürdete gümbürdete çırptık balkondan pencereden, ona da alıştık. Aynı katı paylaştığımız komşunun kapısı çalınsa da merak ettik açtık, gülümsedik alttan aldık, alıştık. Beton zemin bulduk, bahar temizliğine kalkıştık serdik halıları apartman girişlerinde içimize sinerek yıkadık kuruttuk, ona da alıştık. Bina girişlerini engeleyecek şekilde arabamızı en kısa mesafede bıraktık, ona da alıştık. Köyümüzü şehrimize taşıdık. Balkonda küçük teneke kaplara az soğan, az nane, az da maydonoz ektik, üst komşunun akibetinden kurtarabildiğimiz şekilde toprağımızı da yanı başımıza aldık, alıştık. Balkonlar yeri geldi misafir odamız oldu, yeri geldi yemek odamız, yeri geldi çok sıcaklarda rahat uykuya yatak odası… Hatta balkonda hayvan besleyenlerini bile duyar olduk, basından yayından… Çocuklarımızı saldık dışarı bayram sabahları kapıları çaldırdık, tanıdık tanımadık torbalarda toplattık tadımlıklarını. Sallandırdık kurbanaları orta yerde, bağışladık paylaştık. Bakkala üşendik gitmeye, çalar olduk nazımız geçen kapıyı bir fincan kahveye…
Tümüne alıştık, alıştık alışmasına… Yaz geldi, azı rahatsız ettiğimizi çoğa taşıdık. Kişisine bağlı dedik, farkında olan bilir dedik, gerektiğinde anlayanı uyardık. Anlamayanı da olsa çatıştık, yeri geldiğinde yatıştırdık. Düğün dernek derken, “ne gerek var, sanki önceden salon mu vardı” deyip nişanı da düğünü de, köyümüzün bahçesinde nasıl yaptıysak, şehrimizin de bahçesinde yaparız derken bir şeyleri ters yaptık.
Köyün tüm hanesi bahçesine sığarken en mutlu gününde, şehirde kaç haneyi tanır ki insan. Aynı binada birkaç komşu, sağdaki soldaki binadan kafasına uyan… Bir kaç uzaktaki akraba, amca, teyze, dayı…
Küçük mahalle arası depolarda, “toptan sandalye kiraya verilir” yazılarını görüp yeri geldiğinde kullanırız deyip aklımızın bir köşesine yazdık. Mahalleyi ayaklandırdık. Sandalyeleri apartmanın arka bahçesi dedik, pazar yeri dedik, sokak arası dedik, boş bir alan bulduk yerleştirdik… Tahta sandalyelerin yerini plastikler aldı, hem hafif hem de iç içe geçer deyip kolay bulduk. Varsa bilen birileri bu işi, kabloya bir kaç ampul takıp ağaçtan ağaca gerdik aydınlattık mahalleyi…
En özel giysiler giyildi süslenildi sürüldü. Gelin damat süzüldü, gizliden söze döküldü. Tanınanlar çağırıldı, gelenler geldi. Davul zurna beklenirken, bir iki müzik mahallede yayıldı. Tiz müzikli, tiz sesler… Bağırıldı, çağırıldı, nağralar savruldu, halaylar çekildi, göbekler atıldı, eller çırpıldı, davul zurna katıldı, silahlar havaya sıkıldı. Takılar da takıldı, kınalar yakıldı, kuru pastalar kapışıldı. Kadınlar bir yanda erkekler bir yanda çocuklar ortada bir o yanda bir bu yanda… Düğün dendi dernek dendi, bahçede derken tüm ihtiyaçlar dışarda giderildi. Gizliden içildi, sızıldı…
İstediğimiz buydu oldu, ne yer arandı, ne mekan! Kimi rahatsız ettik, kimi eğlendirdik, kimi mutlu ettik bilmedik! Düğün dedik, dernek dedik, biz eğlendik. Gelenek görenek dedik devam ettik…
YENER BALTA
4 MAYIS 2006