Canım Hayri Amcam, Senin düşüncelerin, fikirlerin nice insanı belki aydınlattı belki kızdırdı…sadece ben birşeye inanıyorum seni anlayabilecek kapasitede insanlar çok az yaşadığımız topraklarda sen o azınlıkta bile fikirlerini açık yüreklilikle kanıtlara dayanarak anllatın….bunu Vasiyetin olarak kabul ediyorum….Şimdi sanıyorlar ki sen burdan gidince bu iş bitecek…Farkında değiller ki…! Senin Çocukların var…Rahat uyu….Biz burdayız…
Ben Atatürkçü Düşünce Derneği GEnel Merkez YÖnetim Kurulu Üyesi ve Hukuk Müşaviriyim.
Hayri Balta üstadın vefatına çok üzüldük. Ailesi ile irtibat kurmak istiyoruz. Bana telefon numarası bildirirseniz sevinirim.
Tekrar Başınız sağolsun. Çok değerli bir Atatürkçü’yü kaybettik ama fikirleri Atatürkçü Düşünce ile birliktedevam edecektir.
Av. Hayri Balta genelde Gaziantep’in yetiştirdiği denilen ama aslında Gaziantep’deki sözde dinci ve milliyetçi geçinenlere rağmen kendini yetiştiren, sıcakta, soğukta kalıp yılmayan belki de bazı zamanlarını aç olarak geçiren ama hep çalışan ve öğrenen biriydi. Öğrendiği kişileri geride bırakan Aydın hukukçu, Gazeteci, Yazar ve Eren’di.
O Türkiye’nin Jack London’u, belki de yüce Ata’nın yaşasa yanından ayırmayacağı bir düşünürdü. Eren Balta’nın kutsal yaşamı önünde saygıyla eğiliyorum…
Kurban bayramının 2. günü geç vakitte senin de ışıklara uçtuğunu okudum. İçim yandı.
Hiç yüz yüze gelmedik , sesimizi de duymadık ama gerçeğe ve hurafelere , yobazlığa ve gerçek inanca ışık tutan pırıltılı yazılarını bana da gönderdin , yazılarında bilgiyi ,hoşgörüyü ,Vatan ve insan sevgisini en yalın şekilde bizlere aktardın. Yaşam görevini en güzel şekilde tamamladın. Sevdiğimiz aydınların ardından “beyaz atlarına binerek gittiler” derdik ama inanıyorum ki sen bilge alçak gönüllüğün ile yürüyerek gitmeyi seçtin.Ardında tertemiz ayak izlerini bırakarak. Yüce yaradanın rahmeti üzerindedir. Uğurlar olsun güzel insan .
Çok düşündüm. Babama ne armağan verebilirim diye. Sen dünyadaki her şeye sahip olduğun için sana verebileceğim bir armağan henüz bulamadım. Çünkü sen hiç kimsenin sahip olamayacağı en güzel şeye sahipsin!..
Bu bir kitap olabilir mi? Hayır. Ben senin okuyabileceğin kitabın kararını veremem. Çünkü sen herkesin okuyabileceği kitapları yazıyorsun. Belki bir yelek, bir hırka, ama zaten sana bunları istediğimde armağan olarak verebiliyorum, özelliği olmalı diyorum babama verebileceğim armağanın. Sonunda buluyorum.
Son birkaç aydır öykülerim dergide yayınlanıyor. En büyük desteği ve yersiz olmadığını bildiğim övgünü aldığım için, yazabildiğimi düşünerek sana da bu yazıyı armağan ediyorum. Hem de bu sanal ortamdan yollayarak iletmek istiyorum. Biliyorum ki postacıyı beklemeden elektronik ortamda “gelen postaları” her sabah ilk iş olarak gözden geçiriyorsun.
Sana en güzel armağan, senin beni senin yolunda ilerlerken izlemen olur ancak. Yanlışıyla, doğrusuyla… Şimdiye kadar yanlışlarımla, doğrularımla her zaman beni destekleyen ve yanımda olan oldun. Senin onaylamadığın yanlışları bile bana öyle güzel ilettin ki, yanlışlarımın arkasında durabilmeyi öğrettin. Kırdığın bir günü hatırlamam çok zor, çünkü sen hiç kırmadın beni, ben seni kırdığım halde.
Hayatım boyunca yaşamımı etkileyecek kararımı alırken bile beni bir sözünle uyardın, “ama sen sevdiysen biz de severiz” diyerek aldığım kararı uygulamamam için karşı durmadın. Ama ben gençliğin verdiği heyecan ve gözü karalıkla, kendi doğrularımı doğru bilerek attığım adımla, yıllar sonra aldığım kararın ne kadar yanlış olduğunu anlamış olsam da… Bunu şimdi daha iyi anlıyorum! Ama hayat bu sanırım. Herkes kendi yanlışları ve doğrularıyla yaşamayı tercih ediyor her nedense. Tıpkı benim yaptığım gibi.
Senin yolunu izlemekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi şu an yaşadığım küçük problemi seninle paylaşırken bile, “sabret kızım bak göreceksin, kokusu çok yakında çıkar” diyerek sabırla bekleyip de dediğin gibi sonuçlanması, senin doğruları görebilmen konusunda bana örnek olmanı bir kez daha kanıtladı.
Kendimi bilgi ile doldurmaya çalışıyorum ama, bunda da çok yavaşım biliyorum. Senin gibi olmayı çok isterim ama bunun için çok çalışmam gerektiğini biliyorum. Hatırlıyorum da yılmadan, yorulmadan çalıştığın günleri. Bizlerin yükü ile birgün olsun o disiplinini bozmadan, sapmadan sürdürdüğünü. Onca yaşam mücadelesi verip bu günlere gelebilmenin yolunu en yakından izleyenin olarak ne kadar mücadeleler verdiğini iyi bilirim.
Bizlere olan sevgini öyle güzel ilettin ki, bir kez olsun bize olan sevginde eksiklik hissetmedik. En ufak başarılarımızı en büyük başarılar kadar destekleyip, bize cesaret verdin her konuda. Başarısızlıklarımız karşısında hiçbir zaman kızmadın, darılmadın, kırmadın. Nasıl düzeltme yoluna gidebiliriz onu öğrettin.
Senin kızın olmaktan her zaman gurur duyuyorum. Bunu senin bana koyduğun “Babasının Kızı” ismini de, senin bana olan armağanın olarak kabul ediyorum. Bu ismi de “Balta” kadar kabullenip benimsiyorum. Bu yaşımda bile seni çok sevdiğimi söylemekten büyük mutluluk duyuyorum.
İyi ki senin kızın olarak dünyaya gelmişim, iyi ki senin gibi bir babanın kızı olmuşum. Benim sana bulamayıp da veremediğim armağanı sen bana veriyorsun babacığım.
Hepinize çok teşekkür ederim. Her yönüyle örnek bir babanın kızı olmanın bir ayrıcalığı olduğunu düşünüyorum. Bizlerin “hayattan zevk alma” diye bildiği yanlışı, o gerçek anlamda hayattan zevk alarak gitti. Yaşamın anlamını çözen, hakkını veren, tadını çıkaran örnek bir insan. Sık sık “yaşamın anlamı” nı sorgulayan ben, babamın yazdığı kitaplarla kendinden sonraya kalanlara bıraktıkları olduğunu düşünüyorum. Yaşama isteğini bir an olsun yitirmeyen, arsız ölümü bir gün olsun aklına getirmeyen canım babamın acısı beni ve gerçek sevenlerini derinden yaraladı. Tek avuntum hayatın bir gün ölüm ile mutlak sonuçlanması. Babamın bizlere bıraktığı en güzel miras basılı bıraktığı 50 kitap ve basılmaya hazır olan 300’e yakın dosyaları… Bir de kütüphane zenginliğindeki kitaplığı… Bu mirasın altından zor da olsa kalkmak bana düşen gurur verici bir sorumluluk olarak düşünüyorum. Materyalist düşünceye sahip olan babama tek dileğim, biz de yaşayacak olması, toprakta yok olması…. Güle güle baba…
BABASININ KIZI
Sana yakışmayan bir gidiş oldu baba!
Özür diliyorum, gidişin süresince de sayısız özür diledim senden… Gitmek zaten sana yakışmadı da… Ne gelir elden ölüm karşısında.
“Toplumun ahlakı, gelenek ve göreneği kanundur!” derken çok da haklıydın baba. Alışılagelmiş gidişlerden olmasını ne sen isterdin ne de ben… Toplumun önüne, senin gidiş töreninde yapılanın önüne geçemedim. İşin içinden çıkılamadığı anda “din” adı altında çözüm bulmuşlar… Oysa ki seni daha yalnız, daha sessiz, daha kimsesiz, dinsiz ve törensiz uğurlamak isterdim.
Hiçbir saygınlığı olmadan ön safta duran erkeklerin ardına itilerek, o gün kaç kişi toprağa verilecekse sıra verdi dizilerek, dillenen onca şeyin anlamsızlığında seni “öte dünya” olarak niteledikleri sonsuzluğa uğurlarken hocanın ruhsuz ifadesi, ettiği duanın anlamsızlığı, inançlı bilinen inançsızlığı karşısında ifadesiz kaldım.
“Mekanı cennet olsun” diyenlerin seni anlamadıklarını, seni bilmediklerinin üzüntüsü içerisinde o an için mücadele etmenin anlamsızlığı karşısında onların anladıkları dilde “amin” dedim…
Bize vasiyetin olan dört şeyden ilkini tüm ağırlığımızla yaptık, seni yolcularken göz yaşlarımızı sessizce içimize akıttık.
İkincisini başaramadık baba… Seni babası, atası, hatta tanrısı diye bilen kardeşlerini, senin için bu tür değersiz söylemlerin anlamsızlığı, senin için son isteğin olarak sarf edilmişken, üzülerek diyorum yerine getiremedik baba… Son yolculuğunda senin ardında olmalarını istememişken, bu son isteğini yerine getiremedik diye aslında üzülmüyorum da baba. Kızma ne olur bana.
Senin onlara karşı olgunluğun ve sessizliğin karşısında sana karşı nefret duyguları içerisinde, senin gidişin onların pişmanlığı ile onları sana getirdi baba!
Kardeşlerin yaptıkları haksızlığı ve seni incitmelerinin ne kadar yanlış olduğunun farkında olsalar da kendilerinde sen yaşarken yüzleşecek gücü bulamadıklarındandır… Gidişin onların son pişmanlıkları olduğu her hallerinden belliydi baba…
Çünkü sana arkalarını döndüklerinde bile senin onlar için hissettiğin sevginden, onlar için hissetmediğin nefretinden eminlerdi baba, “et tırnaktan ayrılır mı?” diye bizim için söylediğin aslında sizin içindi baba…
Maddiyatın, maneviyatın önüne geçmesinin acı bir örneğiydi onlar!.. Sanırım çok pişmandılar, çok da yazıklandılar!
Senin gidişin onlara en büyük ceza!..
Üçüncü vasiyetin olan; kızların olarak, “birbirinizden ayrılmayın, bizi örnek almayın!” demeni yerine getirirken kimimizin eksikliğini diğerimizin hoşgörüsü ile kapatarak senin sevginle yapabiliriz eminim buna… Gözün arkada kalmasın baba…
Dördüncü vasiyetine gelince baba!.. En zoru da bu aslında. Zaman alacak olan, uzun bir sürece dayanan, neredeyse sen olunması gereken bir durum söz konusu baba… Seninle başladığımız elli kitabının basımı ile aynı heyecanı paylaşmışken, geriye bize bıraktığın üç yüze yakın dosyanı baskıya hazırlamak olacak baba… Bunun için kendimi gururlu, sorumlu ve zorunlu hissediyorum. Bıraktığın eserlerinle, bugün ve yarınlarda bilmeyenlere umut, aydınlanmak isteyenlere ışık olacağının, ileride eserlerin için “kapınızı çalacaklar!”ın inancındaydın baba… Bu inancında seninleyim. Kütüphane zenginliğindeki kitaplarını, senin adını taşıyan yeni kitaplarınla yeni bir yerde “Eren Bilge Balta Kitaplığı” olarak yaşatacağız, buna ben kendi adıma söz veriyorum baba, ismime yakışanda bu olacak, hani senin bana koyduğun, “babasının kızı”na!..
Senin “doğum nasıl doğalsa yaşam sürecinde ölüm de o kadar doğal” demen, yaşamın sonu olan ölümün elbet bir gün olacağını söylemen, senin gidişinde tek tesellim oldu bana…
Ölüm sana yakışmadı! Sen tüm ölümsüzlüğünle yaşayacaksın baba…
Gidişinin ardından senin için söylenenleri duymak, senin için yazılanları okumak hüzün ile karışık gururun mutsuz mutluluğundayım baba… Ne ilkti bu söylenenler, ne de son olacak… Bu duyduklarım gururum ve alacağım yolda güç kaynağım olacak… Hatta ikisini buraya alarak yazacağım.
“Değerli Büyüğüm,
İnternette sitenizi yeni buldum.
Bu güne kadar sizi tanıyamadığım benim için büyük bir kayıp…
Bundan sonra sık sık sitenizi ziyaret edeceğim.
Sizin gibi değerli insanlar çok olsaydı, bunlar %47’leri bulur muydu?
Çorumdan sizi seven birisi.
Saygılarımla,”
İsa Kartal, 26.1.2007
“Av. Hayri Balta
Sanırım yıl 1962 olsa gerek. Yani 53 yıl önce.
O zamanlar bilgiye ulaşmak çok zordu. Kaynak yoktu.
Kafamda çorbaya dönmüş düşünceler vardı.
Özellikle Allah ve Din konusunda bocalıyordum.
Bir ağabeyle tanıştım. Ve nasıl bu konulara girdik onu da hatırlayamıyorum. Birkaç gün akşam üzeri bulvarda yürüdük ve sohbet ettik.
Anlattıklarıyla huzura kavuşmuştum. Yolumu bulmamda çok yararlı oldu.
Birkaç yıldır da durmadan yazdığı kitaplarını gönderiyordu.
Laik, çağdaş ve tam bir Atatürkçü idi. Onu size anlatmam için benim de kitap yazmam gerek.
Uzun süredir hastanedeydi. Bir ömür hayat savaşından hep galip gelen ağabeyimizi bu kez kaybetti.
Dilerim, ruhu gideceği yerlerde de ışık bulur ve ışık saçar.
Tüm ailesine baş sağlığı diliyorum.”
Dr. Mehmet Göksel
Büyük bir yaşam mücadelesi ile kendi çizdiğin yoldan bir gün olsun şaşmadan, ilkelerinle, düşüncelerinle, bilgeliğinle, insanlığın ve davranışlarınla fazlasıyla hakkettiğin isminle “Eren Bilge” olarak yaşayacaksın…
Yaşadığın onca zorluğa ve yokluğa rağmen her zaman güçlü oluşun, sağlam ve dimdik ayakta duruşun, benim gurur kaynağımdır baba…
Ellerimle sımsıkı tuttuğum ellerin, kayıp gittiğin gün yapayalnız ve çaresiz hissetim kendimi baba… “Canımın diğer parçası da koptu ayrıldı benden,” dedim senin için… Bu koca yaşımda bile senin sıcaklığında, sevginde, güveninde, cesaretinde olmak beni senin tek ve hala küçük kızınmış gibi hissettirdi bana…
Seni çok seven ve her fırsatta bu sana söylemekten büyük mutluluk duyan ben, bir kez daha ve son olmayacak defa her seni hissettiğimde dillendirmekten bıkmadan senin için fısıldayacağım.
“Seni seviyorum baba.”
Her zaman giden bendim ve ben el sallayıp hoşça kal derken sana, bu sefer giden sen olurken istemeyerek ve de hiç istemeyerek,
“Güle güle baba!..”
Sayın Hayri Balta’nın ailesine başsağlığı diliyorum. Nerdeyse yazdıklarını her gün bana e-mail postla gönderiyordu. Uzun zamandır kendisinden ileti gelmeyince merak edip sayfasına baktım. Ne yazık ki gördüm ki kendisi 21 Eylül’de hayata veda etmiş. Aydın ve de çok cesur birinsandı. Üzgünüm ki onunla bir arada buluşma imkanım olmadı ısmet olmadı; ancak e-maille, telefonla epey görüşmemiz oldu. Hastaydı, hep evdeydi ve yazıyordu. Tabulara, yalana talana balta diyordu. Mücadeleciydi. Onu saygıyla anıyoruz ve tekrar ailesine başsağlığı diliyorum.
Canım Hayri Amcam, Senin düşüncelerin, fikirlerin nice insanı belki aydınlattı belki kızdırdı…sadece ben birşeye inanıyorum seni anlayabilecek kapasitede insanlar çok az yaşadığımız topraklarda sen o azınlıkta bile fikirlerini açık yüreklilikle kanıtlara dayanarak anllatın….bunu Vasiyetin olarak kabul ediyorum….Şimdi sanıyorlar ki sen burdan gidince bu iş bitecek…Farkında değiller ki…! Senin Çocukların var…Rahat uyu….Biz burdayız…
Ben Atatürkçü Düşünce Derneği GEnel Merkez YÖnetim Kurulu Üyesi ve Hukuk Müşaviriyim.
Hayri Balta üstadın vefatına çok üzüldük. Ailesi ile irtibat kurmak istiyoruz. Bana telefon numarası bildirirseniz sevinirim.
Tekrar Başınız sağolsun. Çok değerli bir Atatürkçü’yü kaybettik ama fikirleri Atatürkçü Düşünce ile birliktedevam edecektir.
Yener balta. 0 538 589 78 74 kızıyım.
Bu ne güzel düşünce Murat. Kendi adıma çok teşekkür ederim.
Av. Hayri Balta genelde Gaziantep’in yetiştirdiği denilen ama aslında Gaziantep’deki sözde dinci ve milliyetçi geçinenlere rağmen kendini yetiştiren, sıcakta, soğukta kalıp yılmayan belki de bazı zamanlarını aç olarak geçiren ama hep çalışan ve öğrenen biriydi. Öğrendiği kişileri geride bırakan Aydın hukukçu, Gazeteci, Yazar ve Eren’di.
O Türkiye’nin Jack London’u, belki de yüce Ata’nın yaşasa yanından ayırmayacağı bir düşünürdü. Eren Balta’nın kutsal yaşamı önünde saygıyla eğiliyorum…
Sevgili Hayri Balta
Kurban bayramının 2. günü geç vakitte senin de ışıklara uçtuğunu okudum. İçim yandı.
Hiç yüz yüze gelmedik , sesimizi de duymadık ama gerçeğe ve hurafelere , yobazlığa ve gerçek inanca ışık tutan pırıltılı yazılarını bana da gönderdin , yazılarında bilgiyi ,hoşgörüyü ,Vatan ve insan sevgisini en yalın şekilde bizlere aktardın. Yaşam görevini en güzel şekilde tamamladın. Sevdiğimiz aydınların ardından “beyaz atlarına binerek gittiler” derdik ama inanıyorum ki sen bilge alçak gönüllüğün ile yürüyerek gitmeyi seçtin.Ardında tertemiz ayak izlerini bırakarak. Yüce yaradanın rahmeti üzerindedir. Uğurlar olsun güzel insan .
Ahh Hayri amca zaten az olan iyi insan sayısı yokluğunda bir eksildi Hoşçakal güzel yürekli tatlı amca AKGÜL kuruyemiş oğlu soner
BABAMA,
Çok düşündüm. Babama ne armağan verebilirim diye. Sen dünyadaki her şeye sahip olduğun için sana verebileceğim bir armağan henüz bulamadım. Çünkü sen hiç kimsenin sahip olamayacağı en güzel şeye sahipsin!..
Bu bir kitap olabilir mi? Hayır. Ben senin okuyabileceğin kitabın kararını veremem. Çünkü sen herkesin okuyabileceği kitapları yazıyorsun. Belki bir yelek, bir hırka, ama zaten sana bunları istediğimde armağan olarak verebiliyorum, özelliği olmalı diyorum babama verebileceğim armağanın. Sonunda buluyorum.
Son birkaç aydır öykülerim dergide yayınlanıyor. En büyük desteği ve yersiz olmadığını bildiğim övgünü aldığım için, yazabildiğimi düşünerek sana da bu yazıyı armağan ediyorum. Hem de bu sanal ortamdan yollayarak iletmek istiyorum. Biliyorum ki postacıyı beklemeden elektronik ortamda “gelen postaları” her sabah ilk iş olarak gözden geçiriyorsun.
Sana en güzel armağan, senin beni senin yolunda ilerlerken izlemen olur ancak. Yanlışıyla, doğrusuyla… Şimdiye kadar yanlışlarımla, doğrularımla her zaman beni destekleyen ve yanımda olan oldun. Senin onaylamadığın yanlışları bile bana öyle güzel ilettin ki, yanlışlarımın arkasında durabilmeyi öğrettin. Kırdığın bir günü hatırlamam çok zor, çünkü sen hiç kırmadın beni, ben seni kırdığım halde.
Hayatım boyunca yaşamımı etkileyecek kararımı alırken bile beni bir sözünle uyardın, “ama sen sevdiysen biz de severiz” diyerek aldığım kararı uygulamamam için karşı durmadın. Ama ben gençliğin verdiği heyecan ve gözü karalıkla, kendi doğrularımı doğru bilerek attığım adımla, yıllar sonra aldığım kararın ne kadar yanlış olduğunu anlamış olsam da… Bunu şimdi daha iyi anlıyorum! Ama hayat bu sanırım. Herkes kendi yanlışları ve doğrularıyla yaşamayı tercih ediyor her nedense. Tıpkı benim yaptığım gibi.
Senin yolunu izlemekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi şu an yaşadığım küçük problemi seninle paylaşırken bile, “sabret kızım bak göreceksin, kokusu çok yakında çıkar” diyerek sabırla bekleyip de dediğin gibi sonuçlanması, senin doğruları görebilmen konusunda bana örnek olmanı bir kez daha kanıtladı.
Kendimi bilgi ile doldurmaya çalışıyorum ama, bunda da çok yavaşım biliyorum. Senin gibi olmayı çok isterim ama bunun için çok çalışmam gerektiğini biliyorum. Hatırlıyorum da yılmadan, yorulmadan çalıştığın günleri. Bizlerin yükü ile birgün olsun o disiplinini bozmadan, sapmadan sürdürdüğünü. Onca yaşam mücadelesi verip bu günlere gelebilmenin yolunu en yakından izleyenin olarak ne kadar mücadeleler verdiğini iyi bilirim.
Bizlere olan sevgini öyle güzel ilettin ki, bir kez olsun bize olan sevginde eksiklik hissetmedik. En ufak başarılarımızı en büyük başarılar kadar destekleyip, bize cesaret verdin her konuda. Başarısızlıklarımız karşısında hiçbir zaman kızmadın, darılmadın, kırmadın. Nasıl düzeltme yoluna gidebiliriz onu öğrettin.
Senin kızın olmaktan her zaman gurur duyuyorum. Bunu senin bana koyduğun “Babasının Kızı” ismini de, senin bana olan armağanın olarak kabul ediyorum. Bu ismi de “Balta” kadar kabullenip benimsiyorum. Bu yaşımda bile seni çok sevdiğimi söylemekten büyük mutluluk duyuyorum.
İyi ki senin kızın olarak dünyaya gelmişim, iyi ki senin gibi bir babanın kızı olmuşum. Benim sana bulamayıp da veremediğim armağanı sen bana veriyorsun babacığım.
Bana, ben olmayı öğrettiğin için teşekkür ederim.
Babasının Kızı
12 HAZİRAN 2006
Hepinize çok teşekkür ederim. Her yönüyle örnek bir babanın kızı olmanın bir ayrıcalığı olduğunu düşünüyorum. Bizlerin “hayattan zevk alma” diye bildiği yanlışı, o gerçek anlamda hayattan zevk alarak gitti. Yaşamın anlamını çözen, hakkını veren, tadını çıkaran örnek bir insan. Sık sık “yaşamın anlamı” nı sorgulayan ben, babamın yazdığı kitaplarla kendinden sonraya kalanlara bıraktıkları olduğunu düşünüyorum. Yaşama isteğini bir an olsun yitirmeyen, arsız ölümü bir gün olsun aklına getirmeyen canım babamın acısı beni ve gerçek sevenlerini derinden yaraladı. Tek avuntum hayatın bir gün ölüm ile mutlak sonuçlanması. Babamın bizlere bıraktığı en güzel miras basılı bıraktığı 50 kitap ve basılmaya hazır olan 300’e yakın dosyaları… Bir de kütüphane zenginliğindeki kitaplığı… Bu mirasın altından zor da olsa kalkmak bana düşen gurur verici bir sorumluluk olarak düşünüyorum. Materyalist düşünceye sahip olan babama tek dileğim, biz de yaşayacak olması, toprakta yok olması…. Güle güle baba…
BABASININ KIZI
I
GÜLE GÜLE BABA…
Sana yakışmayan bir gidiş oldu baba!
Özür diliyorum, gidişin süresince de sayısız özür diledim senden… Gitmek zaten sana yakışmadı da… Ne gelir elden ölüm karşısında.
“Toplumun ahlakı, gelenek ve göreneği kanundur!” derken çok da haklıydın baba. Alışılagelmiş gidişlerden olmasını ne sen isterdin ne de ben… Toplumun önüne, senin gidiş töreninde yapılanın önüne geçemedim. İşin içinden çıkılamadığı anda “din” adı altında çözüm bulmuşlar… Oysa ki seni daha yalnız, daha sessiz, daha kimsesiz, dinsiz ve törensiz uğurlamak isterdim.
Hiçbir saygınlığı olmadan ön safta duran erkeklerin ardına itilerek, o gün kaç kişi toprağa verilecekse sıra verdi dizilerek, dillenen onca şeyin anlamsızlığında seni “öte dünya” olarak niteledikleri sonsuzluğa uğurlarken hocanın ruhsuz ifadesi, ettiği duanın anlamsızlığı, inançlı bilinen inançsızlığı karşısında ifadesiz kaldım.
“Mekanı cennet olsun” diyenlerin seni anlamadıklarını, seni bilmediklerinin üzüntüsü içerisinde o an için mücadele etmenin anlamsızlığı karşısında onların anladıkları dilde “amin” dedim…
Bize vasiyetin olan dört şeyden ilkini tüm ağırlığımızla yaptık, seni yolcularken göz yaşlarımızı sessizce içimize akıttık.
İkincisini başaramadık baba… Seni babası, atası, hatta tanrısı diye bilen kardeşlerini, senin için bu tür değersiz söylemlerin anlamsızlığı, senin için son isteğin olarak sarf edilmişken, üzülerek diyorum yerine getiremedik baba… Son yolculuğunda senin ardında olmalarını istememişken, bu son isteğini yerine getiremedik diye aslında üzülmüyorum da baba. Kızma ne olur bana.
Senin onlara karşı olgunluğun ve sessizliğin karşısında sana karşı nefret duyguları içerisinde, senin gidişin onların pişmanlığı ile onları sana getirdi baba!
Kardeşlerin yaptıkları haksızlığı ve seni incitmelerinin ne kadar yanlış olduğunun farkında olsalar da kendilerinde sen yaşarken yüzleşecek gücü bulamadıklarındandır… Gidişin onların son pişmanlıkları olduğu her hallerinden belliydi baba…
Çünkü sana arkalarını döndüklerinde bile senin onlar için hissettiğin sevginden, onlar için hissetmediğin nefretinden eminlerdi baba, “et tırnaktan ayrılır mı?” diye bizim için söylediğin aslında sizin içindi baba…
Maddiyatın, maneviyatın önüne geçmesinin acı bir örneğiydi onlar!.. Sanırım çok pişmandılar, çok da yazıklandılar!
Senin gidişin onlara en büyük ceza!..
Üçüncü vasiyetin olan; kızların olarak, “birbirinizden ayrılmayın, bizi örnek almayın!” demeni yerine getirirken kimimizin eksikliğini diğerimizin hoşgörüsü ile kapatarak senin sevginle yapabiliriz eminim buna… Gözün arkada kalmasın baba…
Dördüncü vasiyetine gelince baba!.. En zoru da bu aslında. Zaman alacak olan, uzun bir sürece dayanan, neredeyse sen olunması gereken bir durum söz konusu baba… Seninle başladığımız elli kitabının basımı ile aynı heyecanı paylaşmışken, geriye bize bıraktığın üç yüze yakın dosyanı baskıya hazırlamak olacak baba… Bunun için kendimi gururlu, sorumlu ve zorunlu hissediyorum. Bıraktığın eserlerinle, bugün ve yarınlarda bilmeyenlere umut, aydınlanmak isteyenlere ışık olacağının, ileride eserlerin için “kapınızı çalacaklar!”ın inancındaydın baba… Bu inancında seninleyim. Kütüphane zenginliğindeki kitaplarını, senin adını taşıyan yeni kitaplarınla yeni bir yerde “Eren Bilge Balta Kitaplığı” olarak yaşatacağız, buna ben kendi adıma söz veriyorum baba, ismime yakışanda bu olacak, hani senin bana koyduğun, “babasının kızı”na!..
Senin “doğum nasıl doğalsa yaşam sürecinde ölüm de o kadar doğal” demen, yaşamın sonu olan ölümün elbet bir gün olacağını söylemen, senin gidişinde tek tesellim oldu bana…
Ölüm sana yakışmadı! Sen tüm ölümsüzlüğünle yaşayacaksın baba…
Gidişinin ardından senin için söylenenleri duymak, senin için yazılanları okumak hüzün ile karışık gururun mutsuz mutluluğundayım baba… Ne ilkti bu söylenenler, ne de son olacak… Bu duyduklarım gururum ve alacağım yolda güç kaynağım olacak… Hatta ikisini buraya alarak yazacağım.
“Değerli Büyüğüm,
İnternette sitenizi yeni buldum.
Bu güne kadar sizi tanıyamadığım benim için büyük bir kayıp…
Bundan sonra sık sık sitenizi ziyaret edeceğim.
Sizin gibi değerli insanlar çok olsaydı, bunlar %47’leri bulur muydu?
Çorumdan sizi seven birisi.
Saygılarımla,”
İsa Kartal, 26.1.2007
“Av. Hayri Balta
Sanırım yıl 1962 olsa gerek. Yani 53 yıl önce.
O zamanlar bilgiye ulaşmak çok zordu. Kaynak yoktu.
Kafamda çorbaya dönmüş düşünceler vardı.
Özellikle Allah ve Din konusunda bocalıyordum.
Bir ağabeyle tanıştım. Ve nasıl bu konulara girdik onu da hatırlayamıyorum. Birkaç gün akşam üzeri bulvarda yürüdük ve sohbet ettik.
Anlattıklarıyla huzura kavuşmuştum. Yolumu bulmamda çok yararlı oldu.
Birkaç yıldır da durmadan yazdığı kitaplarını gönderiyordu.
Laik, çağdaş ve tam bir Atatürkçü idi. Onu size anlatmam için benim de kitap yazmam gerek.
Uzun süredir hastanedeydi. Bir ömür hayat savaşından hep galip gelen ağabeyimizi bu kez kaybetti.
Dilerim, ruhu gideceği yerlerde de ışık bulur ve ışık saçar.
Tüm ailesine baş sağlığı diliyorum.”
Dr. Mehmet Göksel
Büyük bir yaşam mücadelesi ile kendi çizdiğin yoldan bir gün olsun şaşmadan, ilkelerinle, düşüncelerinle, bilgeliğinle, insanlığın ve davranışlarınla fazlasıyla hakkettiğin isminle “Eren Bilge” olarak yaşayacaksın…
Yaşadığın onca zorluğa ve yokluğa rağmen her zaman güçlü oluşun, sağlam ve dimdik ayakta duruşun, benim gurur kaynağımdır baba…
Ellerimle sımsıkı tuttuğum ellerin, kayıp gittiğin gün yapayalnız ve çaresiz hissetim kendimi baba… “Canımın diğer parçası da koptu ayrıldı benden,” dedim senin için… Bu koca yaşımda bile senin sıcaklığında, sevginde, güveninde, cesaretinde olmak beni senin tek ve hala küçük kızınmış gibi hissettirdi bana…
Seni çok seven ve her fırsatta bu sana söylemekten büyük mutluluk duyan ben, bir kez daha ve son olmayacak defa her seni hissettiğimde dillendirmekten bıkmadan senin için fısıldayacağım.
“Seni seviyorum baba.”
Her zaman giden bendim ve ben el sallayıp hoşça kal derken sana, bu sefer giden sen olurken istemeyerek ve de hiç istemeyerek,
“Güle güle baba!..”
15 Ekim 2015
YENER BALTA
Sayın Hayri Balta’nın ailesine başsağlığı diliyorum. Nerdeyse yazdıklarını her gün bana e-mail postla gönderiyordu. Uzun zamandır kendisinden ileti gelmeyince merak edip sayfasına baktım. Ne yazık ki gördüm ki kendisi 21 Eylül’de hayata veda etmiş. Aydın ve de çok cesur birinsandı. Üzgünüm ki onunla bir arada buluşma imkanım olmadı ısmet olmadı; ancak e-maille, telefonla epey görüşmemiz oldu. Hastaydı, hep evdeydi ve yazıyordu. Tabulara, yalana talana balta diyordu. Mücadeleciydi. Onu saygıyla anıyoruz ve tekrar ailesine başsağlığı diliyorum.