KIZMAK YOK

101- TERÖR…

Geçtiğimiz günlerde gazeteler Şeriatçı örgüt çökertildi başlığı altında “Katli Vaciptir” diye adam öldürenlerin idam sehpası gibi çatılmış kalaşnikof tüfekler arasında fotoğraflarını bastılar. İstanbul, Ankara ve Malatya’da yapılan operasyonlarda aralarında liderleri de bulunan 33 militan televizyonda da halka gösterildi.

Şeriatçı örgütte tetiği çeken kasapların fotoğrafları da ayrı ayrı yayınlandı. Ayrıca liderlerinin kendilerini şeyh, hoca unvanıyla tanıttıkları, bu şekilde kodladıkları da belirtildi.

Bunun yanında ölüm listeleri de açıklandı. Ölüm listelerinde hem sağcılardan  hem solculardan tanınmış kişiler var. Örneğin dincilerin liderini vurup öldürecekler: halk bu eylemi solculardan bilecek. Arkasından birkaç gün sonra solcuların liderlerinden birini öldürecekler. Halk bunu sağcılardan bilecek. Bu öldürme eylemleri bir sağdan, bir soldan taa ki halk birbirine düşene kadar sürüp gidecek…

Gazeteler terör konusunda açıklama yaptıkça okuyucular ister istemez görüşlerini açıklıyorlar. Bu görüşlerini açıklayanlar içinde öğrenim görmüş kişilerin görüşlerini ürküntü ile karşılamamak elde değil. Konuştuğumuz, tartıştığımız kişiler içinde yüksek öğrenim görmüş serbest meslek mensupları, emekli bürokratlar, eski parlamenterler çoğunlukta.

Terör olaylarının ürkütücü boyutlara vardığı bir ortamda gelişmelerden rahatsız olmayan bu kişilere izlenimlerini, görüşlerini soruyorsun. Büyük bir umursamazlıkla pel pel yüzüme bakıyorlar. “Ne olacak bu gidişin sonu?” diye soruyorsun. Büyük bir bilgiçlik ve pişkinlikle gayet de özden olarak: “Merak etme sen, Amerika müsaade etmez Türkiye’nin İran gibi olmasına!” diyorlar.

İrticai terörü önlemek için Amerika ne yapacak? Emniyet ve ordunun görevini kendisi yapacak değil ya? Yasaları kendisi uygulayacak değil ya… Sonra Türkiye’nin İran gibi olması Amerika’nın, diğerlerinin de işine gelmez mi? Yaratıcılıktan yoksun olan, ahreti kazanmaya çalışan tüketici bir toplum, batı sanayisinin pazarı olmaya çko güzel bir aday değil mi?

Sonra kendi geleceğimiz, kendi kaderimiz hakkında biz önlem almayacaksak, biz karar vermeyeceksek, bizim varlığımızın, bağımsızlığımızın ne anlamı var. Demek ki soruna çözüm getirmek bize düşüyor. Türk toplumunun kalkınması, kendi sanayini kurması Amerika’dan ve Avrupa’dan sanayi ürünleri almaması Amerika’nın ve Avrupa’nın işine gelir mi sanıyorsunuz?

Bunun sonucu olarak da kendi sorunlarımızın çözümünde Amerika’dan yardım ummak rehavetinden kurtulmamız gerekiyor. Amerika’ya umut bağlamak bizleri büsbütün çıkmaza sokar. Bu nedenle düşünmesi gereken varsa o da bizlerizdir.

Şapkamızı önümüze koyup düşünmenin sırası… Bizim sorunumuza ne Amerika ne de Avrupa çözüm getiremez. Getirecekleri çözüm de Türk halkı tarafından benimsenemez. Bu nedenle diyorum ki terör konusunda köklü çözüm getirecek önlemleri biz almalıyız. Ve de Amerika kim oluyor? demeliyiz.

Gaziantep’te Bugün, 26 Mart 1990

 

102-ATATÜRK DÜNYA MÜSLÜMANLARINA MESAJ GÖNDERMEMİŞ…