KIZMAK YOK

  1. TOPLUMDA KADININ YERİ…

Övünmeye gelince övünürüz..

Eski Türklerde kadının yeri erkeğinin yanı deriz.

Kurultaylara kadın da katılır deriz.

Öyle ki törenlerde devlet başkanının yanında devlet bakanının eşi de bulunur deriz.

 

Gerçi bu geleneğimizle ne denli övünsek azdır.

Çok eskiden beri var olan bu uygarlık bizim malımızdır…

 

Arap dünyası ile içli dışlı olunca, haremlik-selamlık yöntemi saraylarımızdan, köşklerimizden, evlerimize değin yerleşmiştir…

 

Büyük Atatürk kadın erkek eşitliğini sağlamak için çok çaba gösterdi.

Kadının yerini erkeğe eşit olarak çalışma yaşamının birçok kesiminde belirledi.

 

Bu gün kadınlarımız avukat, savcı, yargıç, doktor, eczacı, öğretmen, mühendis, mimar, müzisyen, ressam, gazeteci oluyorsa bunu her şeyden önce Büyük Atatürk’e borçluyuz.

 

Ne var ki Atatürk’ten sonra kadınlarımız toplumdaki yerini özgürce alamamaya başladı.

Her alanda kadınlarımız toplum yaşamından dışlandı.

 

Kadına verdiğimiz değer gittikçe önemini yitiriyor.

Örneğin geçenlerde bir dini bayram günü gazetelerimiz Başbakanla-eşinin bayramlaşmasını görüntülüyor….

 

Başbakanımızın eşi kocasının bayramını kutlarken işe ellerini öperek başlıyor. Bu fotoğrafı görünce içim sızladı. Bir koca Başbakan, topluma örnek olması gereken bir Başbakan, eşine bayramlaşmada elini öptürürse kadını aşağılamaktan zevk alan geri kalmış erkeklerimizin kadınlarımıza karşı davranışını var sen hesap et.

 

Aynı görüntü ile televizyonda da karşılaştım. Kaynanalar dizisinde bir köyde kuduz hastalığı kuşkusu ile karantinaya alınan Nuri Kantar evine kavuştuğunda karısı ellerine sarılıp öpüyor…

 

Kadın kocasının elini öper mi?

Hani kadın erkek eşitliği vardı. Kocası da olsak eşimize elimizi öptürürsek ona verdiğimiz değer anlamını yitirmez mi?

 

Oysa kadın bizlerin; anası, bacısı, kızı, sevgilisi, değil mi?

Halası, teyzesi değil mi?

 

Kadınlarımız karşısında niçin küçülüyoruz.

Bir toplum kadınlarını yücelttiği oranda yükselir.

Batı toplumunun doğu toplumlarını geride bırakıp geçmesinde kadına verdikleri değerin önemi yok mu?

 

Niçin bizler kadınlarımızın çekiciliği karşısında, güzelliği karşısında kendimize çeki düzen verip, sağlığımıza, giyimimize, tıraşımıza özen göstererek kendimizi çekici ve güzel kılmıyoruz da, kadınlara karşı sorumluluğumuzdan kurtulmak için onları katıp toplumdan soyutlamaya çalışıyoruz.

Kadın ile erkeğin birbirini etkilemesinin toplumda nasıl bir itici güç olacağını niçin hesaplayamıyoruz.

 

Kadının güzelliği, çekiciliği, estetiği karşısında içimizde uyanan erkeksi duygularımızdan kurtulmak için bütün yükü kadınlara yüklüyoruz.

Erkeksi duygularımızın uyanmasına neden oluyorlar diye niçin onları eve hapsetmek istiyoruz?

Erkeksi duygularımız uyanmasın diye kadınlarımızı kapatacağımıza erkek olarak kendi duygularımıza hakim olsak ve kendimizi kadınlarımıza beğendirme yolunda çaba gösterip nitelik kazansak kötü mü olur?..

 

Geçtiğimiz hafta içinde Ege Bölgesi’nde bir gezinti yapan, bir okulda kızlarla erkeklerin ayrı ayrı sınıflarda eğitildiğini gören Sayın Cumhurbaşkanımız ne denli üzülmüştü.

Bu konuda ne kadarda uyarıcı konuşmalar yapmıştı.

Dinleyen var ama anlayan kim.

Konunun önemini kavrayan kim.

 

12 Aralık 1985 günü Cumhuriyette kadınlarımızın bir yakınması vardı. Köy Hizmetleri Müdürlüğü 1. Bölge Müdürlüğü’nde kadın ve erkek işçilerin yemek yedikleri yerin ayrıldığı belirtiliyor.

Bu konuda yakınanlar da kadın işçilerimiz. Kadın işçilerimiz: “Niçin bizleri erkek arkadaşlarımızdan ayırıyorsunuz!” diyorlardı…

 

Şimdi ben de Atatürkçü (!) yöneticilerimizden soruyorum: Bizleri niçin analarımızdan, bacılarımızdan, karılarımızdan, kızlarımızdan, sevgililerimizden ayırmaya çalışıyorsunuz? Biz mi kadınlarımıza layık değiliz, yoksa kadınlarımız mı bize layık değil?

 

Kadınlarını yüceltmeyen toplumlar yücelemez…

Ah, ne olurdu bu gerçeğin bilincine varabilseydik…

Ankara, Barış, 21 Aralık 1985

  1. CEHENNEMLİK MİYİZ?