KIZMAK YOK
69-AYDIN DİN ADAMI…
Prof. Dr. Neşet Çağatay Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim üyelerindendi bir zamanlar. 1961-1973 yılları arasında İlahiyat Fakültesi’nde dekanlık da yapmış.
Bazı yazarlarımız, düşünürlerimiz, aydınlarımız, “din adamının aydın olamayacağı görüşünü ileri sürmüşlerse de” bu kanının yanlışlığının en belirgin kanıtı Prof. Dr. Neşet Çağatay’dır.
Gerçek Yayınları arasında çıkan 100 Soruda İslâm Tarihi adlı yapıtta adı geçen profesörün aydın bir din adamı olduğunun belgesidir. Bu yapıtı okuyanlar din adamlarının da aydın olabileceği kanısına varacaklardır.
Nokta Dergisi bu aydın din adamı ile röportaj yapmıştır. Neşet Çağatay, Nokta Dergisi’nin 39. sayısının 16. Sayfasındaki bu röportajda laiklik ve Diyanet İşleri Başkanlığının işlevi konusunda cesurca görüşler ileri sürmüştür.. Bu ilginç ve yararlı röportajın bir bölümünü aktarıyorum:
“Nokta: Laiklik devletin din işlerine karışmasını da gerektirir mi?
Çağatay: Bence, laiklik kavramı devletin din işlerine karışmasını gerektirmez. Devlet bu ilişkileri düzenleyebilir.
Vatandaşın dine ihtiyacı var. Diyanet İşleri kurulmuş mesela. Vatandaş da bu kuruma gidip danışacak, başvuracak. Ama bugün Diyanet İşleri’ne bakıyoruz. Adam televizyona çıkıyor:
“Peygamber göğe çıktı Allah’la görüştü.” diyor.
YAHU BUNU SÖYLEYEN KAFİR OLUR! ALLAH İNSAN MI Kİ GÖRÜŞÜYORSUN!
Diyanet İşleri benim anladığım anlamda işlemin tamamen dışındadır. Bütün kabahat Diyanet İşlerinde… Dini halka gerçek anlamıyla vermiyor. Yalan yanlış yayınlar yapıyor, toplumu pisliklerden kurtaracak, vatan sevgisine bağlayacak tek bir yayın gördünüz mü Diyanet yayınlarında? Kasetlerle Kuran satıyor, binlerce Kuran kursu var, ne olacak Kuran kurslarında…”
Bunları bir din profesörü söylüyor…
Bu ağır suçlamalar karşısında, aradan bir haftayı aşkın bir süre geçmesine karşın, Diyanet İşlerinden ses çıkmamıştır. Bu röportajla: Diyanet İşleri işlevini yerine getirmemekle, halka yalan yanlış bilgiler vermekle, Allah’ı cisimleştirmekle, kişileştirmekle suçlanmaktadır.
Allah’ı cisimleştirme, kişileştirme suçlaması üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.
Gerçekten de Diyanet İşleri Allah’ı cisimleştirmekte, kişileştirmektedir.
Peygamberin, Allah’la görüşmek üzere Burak atına binip de göğe çıkması ile Allah’ın bir yeri (mekanı) olmaz mı? Oysa “Allah zaman ve mekandan münezzeh değil mi?”…
Sonra Kuran’dan alınma şöyle bir ayet yok mu?
“Ben hiç bir yere sığmadım. Mümin kulumun kalbine sığdım.” (Hadis)
Kaf, 16’da: “Çünkü biz ‘ona şah damarından daha yakınız.”
Yine Enfal. 24’te şöyle yazmıyor mu: “Biliniz ki Allah kişi ile kalbi arasına girer.”
Bu ayetlere göre Allah, mekandan ve zamandan münezzeh olmuyor mu?
Bunlar Diyanet’i hiç düşündürmüyor mu?
Burak atına binilip görüşmek üzere yanına gidilen Allah:
“Mümin kulun kalbine nasıl sığar?”
“Kişi ile kalbi arasına nasıl girer?”
Zaten insanlık ne çekti ise Allah’ın ve Din’in ne demek olduğunu bilmeyenlerden çekmiştir.
İnsanlığın kurtuluşu Allah’ın ve din’in bütün gerçekliği ile anlaşılmasına bağlıdır…
Oysa Diyanet İşleri; dini gerçek anlamıyla toplumsal, tarihsel koşulları içinde vereceğine, tamamen yalan-yanlış bilgiler ve hayal ürünü olaylar anlatarak insan aklını işlemez duruma getiriyor.
Çelişkiler içinde kalan insan, derine dalarsam kafayı oynatırım düşüncesi ile kendisine sunulan yalanları, yanlışları kabul etmek zorunda kalıyor…
Böylece Tanrı’dan da uzak düşüyor…
Din düşüncesi insanı oyalayan düşüncelerin başında gelmektedir.
Sağlıklı düşünebilmenin başlıca yolu insanın dinsel düşüncelerini gerçekler üzerine oturtmasına bağlıdır…
Dinsel sorunlarından arınmış bir insan, karşılaştığı bütün sorunları rahatlıkla çözümler.
Yüzde doksanı dışarıdan ilkokul mezunu olan din adamlarının yalan yanlış bilgilerinden toplumu kurtarmak gerekir.
Prof. Dr. Neşet Çağatay’ın yaptığı cesurca girişimlerdir…
Aydınlarımız, din konusunu bilgisiz din adamlarının elinden alarak gerçekleri ortaya çıkarmalı, dini toplumsal ve tarihsel koşullan ile halka anlatmalıdır.
Halkımızın aklını işlemez duruma getiren, onu korkular içine atan, atıl duruma sokan batıl inançlarından kurtarmalıdır.
Akla ve bilime uygun olarak sağlıklı düşünmesini sağlamalıdır.
Böylece hem milletimize, hem de insanlığa en büyük hizmeti yapmış oluruz.
Aydınlarımızın din konusunu açıklığa kavuşturmaması başlıca sorunumuz…
Ankara, Barış, 12 Ekim 1985
- SORU MU BU? (2)